16.bölüm

1.6K 165 16
                                    

Arabayı önüme kırmıştı ve indirdiği camın ardından bana bağırıyordu. O arabaya binemezdim. Buna gururum el vermezdi. Ona bağırdıktan sonra dediği şeyi dinlemeden gitmiştim. Konuşması sırası ondaydı ve o konuşursa ben tekrar incinicektim.

"İstemiyorum"
"Sana arabaya binmeni söyledim"

Benimle ilk defa dişlerini sıkarak konuşmuştu. Sinirliydi. Çok sinirliydi. Napacağını cidden kestiremiyorum. Binsemde binmesemde sinirini yine bana kusucaktı.

Bir adım attım ve arabaya bindim. Emineyet kemerimi bağlamamı beklemeden gaza bastı. Arabayı manyak gibi kullanıyordu. Sağ şeritten sol şerite durmadan arabaları yanlayarak geçiyordu.

"Kemerini tak!
Korkuyorum!"

Cevap vermiyordu.

"Kemerini tak lütfen.
Korkutuyosun beni.
Kim Jong In lütfen."

Ona ilk defa adıyla seslenmiştim. Bir hamle yaparak saatte 100 kilometre hızla gittiği arabayı kenara çekti.

"Hızlıydım değil mi"
"Evet"
"Korktun mu"
"Evet"
"Peki söylediklerinle beni durdurabildin mi"
"Hayır"

Anlamıştım. Bana ne göstermek istediğini çok iyi anlamıştım.

"O dünyaya ilk adımı attığım günden beri bende böyleyim.
Dur dememle durmuyor.
Korkularım hiç bir şey ifade etmiyor."

O, arkadaşları ve dünyada en severek yaptığı şey dans için bu hızla katlanıyordu.
Her anı panik ve huzursuzluk içindeydi.
İşte o zaman anladım.
Ben onun için ışıktım.
Onun durduğu ve nefes aldığı bir ışık.

"Ben özür dilerim.
Sana söylediğim şeyler için kendimden nefret ediyorum.
Asla söylememem lazımdı.
Düşüncesizlik etti-"

Birden arabadan indi. Söylediğim şeyleri bitirmeme fırsat bile vermedi. Arabanın arka tarafından dolaşarak benim kapımın olduğu yere geldi. Kapımı açtı.

"İn"

Ağzımı bile açmadan indim.

"Ve şimdi sarıl bana"

Bir emir kipi bu kadar mı çaresizlik barındırabilirdi? Bir emir kipi karşındakine bu kadar yalvarırcasına kurulabilir miydi?

Sarıldım.
Hayallerimdeki gibi.
Bunu en özel ana saklamıştım.
Kafamı göğsüne yatırdım.
Ellerim belinde öyle kilitlenmişti ki asla açılmayacak gibi.
Kokladım, ciğerlerimin en dibine kadar onun o güzel kokusunu içime çektim.
En güzeliyse bana sığındığını bilmekti.
Ben onun için özeldim.
Bunu saçlarımın kokusunu içine çekmesinden anlıyordum.
Kafasını omzuma gömmüştü.
Omuzlarımın kaldırdığı en güzel yüktü o.

---

"Woah çok lezzetliymiş bu"
"Değil mi"

Kenardaki marketten aldığı abur cuburları ağzıma tıkıp bir yandanda yenilerini açıyordu. Sakin bir park bulup oturmuştuk. Çevremizi kaplayan ağaçlar haricinde ilerde bir kaç bank vardı. Bomboştu. Sakindi. Sessizdi. Ve en güzeli tepemizdeki yıldızlar çok güzeldi.

"Siz ordan gelmiştiniz dimi"

Rastgele seçtiğim bir yıldızı gösterek elimi havaya kaldırdım.
Kafasını kaldırıp baktıktan sonra elimin yönünü değiştirip en büyük yıldızı gösterdi.

"Hayır oradan."
"Kai"
"Hı"
"Sadece 5 dakika özüme dönüp fan gibi davranabilir miyim? Lütfeen!"
"Fan gibi mi? Davran bakalım"

Çimlerin üstünde soymaya çalıştığı tatlı patatesleri torbaya koyup kafasını bana çevirdi.

"E hadi"

"Bir dakika şuan sormak istediğim soruları topluyorum
Öhöm. 1 2 3.
Luhanla Sehun normaldede çok yakınlar mı yoksa fanlar mı abartıyor?
Oda arkadaşın kim?
Chanyeol'un sevgilisi var mı?
D.o yurtdada hep sessiz mi?
Chen Chanyeol ve Baekhyun bir araya gelince neler konuşuyorlar?
Aranızda hiç kavga çıkıyor mu?
Beğendiğin bayan idol var mı?
Tao cidden Krisle duş alıyor mu?
İnstagram hesabına atılan yorumlara veya beğenilere baktın mı hiç?
Sehun cidden Miranda Ker fanımı?
Hadi söylee hadii"

O an aklıma ne gelirse sormuştum. Saçmaydı gereksizdi umursamadan sorduğum soruların cevabını bekliyordum.

"Cidden Tao ve Kris hyungun beraber duş alıp almadığını mı merak ediyorsun?"
"Yok ya öyle amaç soru olsun"
"He. Yoona"
"Ne Yoona?"
"Beğendiğim bayan idol"

Yoona kızım dikkatli ol bu saatten sonra. Seni kara listemin en başına yazıyorum!

"İyi"

Resmen trip moduna geçmiştim. Bildiğin götümü dönüp yanıma gelip şirinlik yapmasını falan beklemiştim.

"Madem duymaya tahammül edemiyorsun neden soruyorsun"

Ah bu rahatlığın beni gerçekten deli edicek!

"Pat diye söylemek mi zorundaydın! Ben sana gelip Chanyeol'u çok beğendiğimi söylüyor muyum?
"Chanyeol hyungu mu beğeniyorsun"
"Evet"
"Seni onunla asla tanıştırmayacağım"

Ben işi çözmüştüm. Bu çocukta kesin kendinini düzgün ifade edememe sorunu vardı. Ulan madem kıskanıyorsun biraz şekilli kıskan dimi. Azıcık kendini zorlayıp sinirleniyormuş gibi yap. Azıcık cilve yap.

Şansımı çok zorluyorum değil mi? Kesinlikle evet. Aldığımız abur cubuları tükettikten sonra ufak bir yıldız izleme faslı yaşamıştık. Ardından arabaya binip evimin yolunu tuttuk.

"Şarkı açabilir miyim?"
"Tabiki"

Rastgele seçtiğim bir şarkıyı yol boyunca onu izleme fon müziğim yapmıştım. Klip çekimi gibiydi. Ağaçlardan arkadan teker teker geçip gidiyor, Kai'nin bir eli direksiyonda arada bana bakıp gülüp gülümsüyor. Bende aklımı kaybetmemek için kendimle savaşıyordum işte.

Evin önüne vardığımızda karşıdaki araba kornaya bastı ve farlarını yaktı. Ah o korku! Kim bu? Ne yapıyor şuan? Resim mi çekiyor? Neden evimin önünde?

Korkularımın açığa vurduğu bu anda birden arabadan Sehun ve Jin So indi.

ŞAKA YAPIYOSUN!

"Neredesiniz siz?
Giderken neden çantanı almıyorsun?
Onu da geçtim giderken neden bana söylemiyorsun?"

Jin So arabadan inip yürümeye başladığı anda söylenme faslına geçmişti. Sehun'da pek farklı sayılmazdı.

"Sensiz yurda gitseydim ne olurdu biliyorsun değil mi?
Telefonunda yok zaten!
Neden beni zor durumda bırakıyorsun!"

Kaiyle birbirimize bakıp gülmüştük. Geçirdiğimiz güzel dakikaların özrünü dilemeyecektik!

"Eve çıkıyorum ben görüşürüz"

Sehun'u selamladıktan sonra Jin So'yu alıp eve çıktım.

"NEDEN BİRAZ DAHA GEÇ GELMEDİN NEDEN? NE GÜZEL SEHUNLA AYNI ARABANIN İÇİNDEYDİM!"

360 derece dönmüştü eve çıkınca. Baya bir dönmüştü ama. Kafayı sıyırmış gibiydi. O bütün gece Sehun diye anırırken ben de sarıldığımız anın hayali içinde kaybolup durdum.

Love in DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin