20.bölüm

1.6K 161 12
                                    

"Bir sorun mu var?"

Yoldan çevirdiğim herhangi bir taksiye binmiştim. Gözlerim ağlamaktan şişmiş yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Amca bana bakıp sürekli ne olduğunu soruyordu. Şuan en son duymak istediğim soru buydu.

"İyi misin?"

Hayır değilim. Hem de hiç iyi değilim. Kalbimde taşıyamayacağım kadar büyük bir ağrı var. Gitgide göğüs kafesimi kaplıyor. Yarına kadar beni ele geçirmiş olacak. Hatta tahminimce ondan bir gün sonra yaşam sevincimi kaybetmiş bir şekilde yatakta bulacaksınız beni.
Tüm ısrarlarınızı red edeceğim.
Ayağa kalkmayacağım.
Yemek yemeyeceğim.
Sadece onu düşüneceğim.
Benden sonra neler olduğunu ve o an ne yaptığını.
Ne hissettiğini.

Takiciye parasını verdikten sonra Jin So'nun evine girdim ve kapıyı çaldım. Beni gördüğündeki yaşadığı telaşı tahmin edersiniz. Kapıyı açtığı an Jin So-ya diye ağlamaya başlayıp sarıldım ona.

Yina ağlıyordum.
Yine hıçkırıyordum ve yine içimdeki nefreti kusmak yerine içime atıp kendime zarar veriyordum.

Dizlerimin bağı çözülmüştü resmen. Ben diz çökünce o da bana sarılı bir şekilde diz çöktü.

"Ne oldu sana?
Kim ne yaptı?
Biri bir şey mi dedi?
Anlat. Lütfen anlat."

Sesi çatlak çatlak çıkıyordu. Benim burada ki tek arkadaşım, gülüşlerimi hüzünlerimi paylaştığım tek arkadaşım oturup benimle nedenini bilmediği bir şeyden dolayı ağlıyordu.

"Ben onu çok seviyorum Jin So-ya"

Gözyaşlarım omzunu sırılsıklam etmişti. Boynunda birleştirdiğim ellerimi hiç açmadım.

"Biliyorum, çok iyi biliyorum"

Sırtımı sıvazlayıp benimle ağlamaya devam ediyordu.

"Ben onsuz yaşayamam."

Ağlıyordum, ağlıyordu ve ağlıyorduk. Acılarımı onunla paylaştığım için birazda olsa içim rahattı.

---

O kadar bitkin düşmüştüm ki ne ara uyuya kaldığımı bile hatırlamıyorum. Uyandığımda yanımda ki arkamda ki önümde ki her duvarda posterler vardı. Her duvarda gülen Kai. Hayatının sonuna kadar gülmesini dilediğim Kai.

Yataktan kalkıp Jin So'nun yanına gittim.
Artık neden ağladığımızı öğrenmesi gerekiyordu değil mi?
Anlattım. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar tekrar hıçkırıklarımda boğularak anlattım.
Yapmasını istediğim bir şey yoktu. Yapabileceği hiç bir şey yoktu. Beni dinlediği için minnettardım sadece.

2 BUÇUK AY SONRA

O günden sonra bir ay boyunca evden çıkmadım. Her gece çatıya çıkıp oturdum, bir gün geleceğine inana inana bekledim.
Gelmedi.
Evimi bilmesine rağmen gelmedi.
Bir kez bile bana ulaşmaya çalışıp nasıl olduğumu sormadı.

Çin'de bir konserleri ve reklam çekimleri olmuştu. Haberim vardı ama bakmadım hiç birine. Bakamadımda diyebiliriz. SM'in önüne gidemedim. Koştuğumuz yollarda yürüyemedim. Yatağımda uyuyduğu kısımda yatamadım. Şarkılarını dinleyemedim. Onun yanındayken giydiğim elbiselere bile bakamadım.

Kısacası kendimi böyle avutmaya çalıştım. Unutmaya çalışarak. Ama maalesef unutmaya çalıştıkca her seferinde daha fazla hatırladım.

Bir zaman sonra daha iyi oldum tabi. Normal hayatıma yavaş yavaş dönmeye başladım mesala. Verdiğim 5 kilonun 1 kilosunu Jin So'nun halasının hazırlağı yemekler sayesinde aldım. Gülmeye başladım, sabahları uyandığımda perdelerimi bile açtım ya. Benim için çok büyük bir başarıydı.

Yarın öğlen 13.00 uçağıyle gidiyordum artık. Her şeyi arkamda bırakmaya yemin etmiştim. Daha fazla ağlamayacaktım, üzülmeyecektim, kendimi yıpratmayacaktım. Anneme hep güzel anılardan, Jin So'dan bahsedecektim.

Sahi ya. Jin So. Peki onu nasıl bırakıcaktım. Şu kısacık zamanda ailem olmuştu benim. En yakın arkadaşlarımdan çok şey paylaşmıştım onunla. En değerli şeylerimi. Giderken ağlamamam için beni 10 gün öncesinden tembihlemişti.

"Ben hep yanındayım. Bir telefon uzağında."

Güzel teselliydi. Bir alo kadar uzaktı bana. Sadece bir alo.

----

Topladığım bavulları aşağı indirirken benimle her şeyi paylaşan evime son bir kez baktım. Kendimi Kai'yle ilk defa gördüğüm aynanın karşısına geçip gülümsedim. Yatağımı tekrar düzelttim. Çiçeklerimi son bir kez kokladım.

"Hoşçakalın"

Ağlayacaktım. Evimden ayrılmak gerçekten çok zor gelmişti. En güzel anılarıma sahiplik yapmıştı orası. En güzel duygularımı orada bırakıp kapıyı kitledim.

----

Elimde pasaportum, cüzdanım ve telefonum ayakta bekliyordum. Jin So o sırada yemem için aldığı şeyleri çantama tıkıştırdı.

"Bunları yediğine emin ol."

Ve bir şey oldu.
Beni hayrete düşürecek bir şey hemde.
Uzun zaman sonra tekrar işitiyordum bunu.
Çığlıklar!
O çığlıkları tekrar duyuyordum.
Geldiğim ilk günki gibiydi aynı.

"Neredesin! Burada olduğunu biliyorum!"

Love in DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin