17.bölüm

1.7K 158 13
                                    

"Uyanmak için yalnızca 5 dakikan var."

Gözlerimi açar açmaz minik odamın içinde gezen Kai'yi gördüm. Suratıma dolabımdan seçtiği bir kaç kıyafeti fırlattı. Yavaşça kırpıştırarak açtığım gözlerim güne onun yüzüyle başlamıştı. İlk defa. Uyandığımda onu görmek kadar iyi gelmişti ki bana hayat enerjim tavandı.

"Günaydıııın"
"Hala giyinmedin mi sen?"

Bu halleri. Sinir bozucu olsa bile en sevdiğim halleri olmaya başlamıştı.

"Odamdan çıkarsan giyineceğim"

Bir dakika ya nereye gidiyoruz biz? Sabahın köründe neden geldi ki yanıma?

"Nereye gidiyoruz?"

Yataktan kalkıp yaz günü giymem için seçtiği kota bi bakış atıp dolabıma yürüdüm. Kıyafetlerime bakınmaya başladım.

"Araba arka tarafta. Gidiyorum ben"

"Anlaşıldı!"

Elimi alnıma götürüp asker işareti yaptıktan sonra banyoya gittim. Elimden gelen en hızlı şekilde hazırlanıp aşağı indim.

"Burdayız"

Araladığı simsiyah camın arasından burnuna kadar indirdiği şapkasıyla el haraketi yapıp duruyordu. Ama bi insan bu kadar mı şirin gizlenirdi ya.

"Abimle o zaman tanışamamıştın. Menejerimiz"

Eliyle menejer abiyi gösterdi. Onu selamlamak için kafamı yaklaşık 5 kere eğdim sanırım.

"Ah merhaba, merhaba, ben de çok memnum oldum, sağolun"

Nereye gidiyorduk ve beni neden menejer abisiyle tanıştırmıştı? Kafamdaki deli sorular eşliğinde içi krem rengi olan arabaya incelemeye başladım. Arka koltuktaydım ve sürekli arkadan onu kesiyordum.

Menejer abi benimle inanılmaz sıcak kanlı bir biçimde muhabbet etmişti. Adımı, yaşımı, nereden geldiğimi, burayı nasıl bulduğumu, nereleri gezdiğimi bir çok şey sormuştu.

Koreceyi çok rahat konuşabiliyordum ama dilimin dönmediği bir sürü kelime vardı.

"Hahahahahahah neden bu kadar tatlı konuşuyorsun? Gerçekten çok şirinsin"

Ve evet! Onun saflarından biri beni sevmişti! Bu bir zaferdi!
Menejer abiyle ettiğimiz muhabbeti dinleyip gülüyordu.
O kadar tatlı gülüyordu ki gözüm sürekli ona takılıyordu.
Diyeceğim her şeyi unutup, konuya konsantre olamıyordum.

"Geldik, gizlice girin içeriye. Dikkat et Kai"

Kafamı camdan uzattığımda normal bir apartman gördüm.
Bu ne?
Ailesinin evi olamaz değil mi?
Mümkün değil.
Ne mümkünü ya imkansız.

"İçeri girip sola dön. Yangın merdivenine girip beni bekle."

Ah çok güzel. Bir yangın merdiveninde mahsur kalmamıştık o da olacaktı sanırım.

"Tamam"

Benden bir dakika sonra o da merdivene geldi.

"Şimdi 8 kat çıkıcaz"
"He? Ya! Beni burda kim tanıyacakta gizli gizli çıkıyorum?
Merdivenlerden sen çık, ben asansörü kullanacağım."

Yolumun önüne ayağını koyarak merdivenleri işaret etti.

"Pf"

Bir kilo vermiştim. Eminim buna. Ben daha 3.kattayken 8.kata çıkıp bana bağırıyordu.

"Neden bu kadar yavaşsın! Çabuk olsana"
"A z k a l dı"

Nefes alıp vermekten konuşamıyordum bile. 8.kata çıktığımda ahşap bir kapının önüne getirdi beni.

"Zile bas."

Bastım.
3 saniye sürmeden kapı açıldı.
"Merhaba! Ben Chen."

Affınıza sığınarak küfür etmek istiyorum.
Hassiktir!
Kapının arkasındakiler git gide çoğalıyorlardı.
Sehun, Luhan, Xiumin, Lay, Baekhyun.
Hepsi şuan karşımdaydı ve bize bakıyorlardı.
Elden ayaktan düşmek üzereydim.
Fan damalarlarım şişmişti.
"ÇIĞLIK AT! İMZA AL! ONLARA HAYRANLARI OLDUĞUNU SÖYLEI!"

"Merhaba!"

Hiç bir şey yapamadım. HİÇ BİR ŞEY! Sadece cici kız moduna geçip Kai'yi utandırmamak için gözlerimle sarıldım onlara, gözlerimle bağırdım hatta gözlerimle öptüm!

"İçeri geçin"

İnsan ister istemez şaşırıyor. Biz onların hep güler yüzlerine alışkındık ama onlar televizyon dünyasından insanlardı. Gerçektede nasıl bu kadar iyi ve tatlı olabilirlerdi?

İçeri girdiğimde gözüme kenarda Luhanla oturan Kris çarptı.
O anın verdiği burukluk.
Bizden 3 ay ayrı kaldıktan sonra Exo'ya geri dönmüştü.
O an ona vurup "beni ve arkadaşlarımı ağlattığın için üzgünmüsün!" diye bağırmak istiyordum.
Ama bir yanımda "teşekkürler, gitmediğin, bizi bırakmadığın için teşekkürler" demek istiyordu.

Dünyanın en ama en tatlı yurduna sahiptiler artık emindim. Happy Camp'de gördüğümüzden daha fazlası vardı. Krem rengi 4 koltuğun karşısına kocaman bir televizyon, altına playstation ve neredeyse 10 tane joystick. Bir sürü tablo vardı. Giriş kapısının karşısında hepsinin olduğu çıkış zamanlarından kalma bir fotoğraf vardı.

O an diz çöküp bunlara şahit olduğum için dua etmek istemiştim.

Ama bir sorun vardı. Chanyeol yoktu. Cidden yoktu. Özellikle mi yaptı bilmiyorum ama o hariç herkes evdeydi. Ben o evden happy virus'ümü görmeden çıkmayacaktım!

Ortam o kadar gariptiki, 100 metre öteden görsem kalp krizi geçireceğim insanlarla oturuyordum. İşin garibi konuşamıyordum. İnanılmaz utanıyordum. Suratlarına bile bakamıyordum.

"Şarkılarımızı çok dinler misin?"
"H-h-he? B-b-ben mi? E-e-evet! Çok dinlerim çok. En çok Xoxo, Lucky ve The First Snow'u dinliyorum. En çokta Growl'un klibini izledim. Showtime'ı zaten her gün 300 defa izliyorum"

İçimdeki şeytan açığa çıkmıştı. Bunu bana sormayacaktın Baekhyun!
Gülüyorlardı. Bende ki heyecana ve konuşmama bakıp gülüyorlardı.

"Çok tatlı.
Anlattığından daha komik konuşuyor.
Bu kadar güzel olduğunu neden söylemedin?"

Herkes bir şeyler söylüyordu. Beni o kadar rahat hissettirdiler ki sanki evimde gibiydim. Yemek sipariş edip benimle bir çok konu hakkında konuştular. Fan görüşleri istediler, şunu yapsak nasıl olur, bunu desek ne hissedeler diye bir çok konuda bana danıştılar.

Çok mutluydum. Kai'ye çok minnettardım. Bana güvenip beni buraya getirdiği için. Her insanın hayalindeki şeyi bana yaşattığı için.

"Bulaşıklara taş kağıt makas oynayarak karar veriyoruz. Sorun olmaz değil mi?
"Ah hayır"
"Taş-kağıt-makas"
"Taş-kağıt-makas"
"Taş-kağıt-makas"

Neden kağıt yaptım ki neden! 13 kişilik yemeği nasıl toplayacağım ben!

"Hadi bakalım Kai'mizin kız arkadaşı. Maharifetlerini görelim."

Ne? Kai'nin neyi?

Love in DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin