* One Burned, twice shy
* Too much of your light make me blind
* I’d wait all night
* But you left one too maney times
Telefonumun melodik sesi, arı vızıltısı gibi yayılıyordu odamın içine. Akşamdan kalma halim bütün vücudumu uyuşturmuştu. Elimi yatağın ve küçük komodinin arasında kalan küçük boşluğa uzatmıştım. Aralık olan gözlerim, bulanık odanın içinde yanıp sönen telefonuma odaklanmıştı. İnce parmaklarım telefonu sıkıca kavrayarak yukarı kalkmıştı.
‘’ Alo! ‘’ Sesim yorgun çıkıyordu. Odanın içerisinde yankılanmayacak kısık ve küçük harflerden oluşuyordu kelimelerim.
‘’ Yixing! 10 dakika içinde ofiste ol. Sabah kahvemi içmedim ve sen alacaksın. Starbucks, Premium Hot Chocolate kendine de Guatemala Antiqua al. Ayılman biraz uzun sürecek gibi. ‘’
‘’ Tamam, 10 dakika sonra ofiste olurum. ‘’
Kimle konuştuğumu kestiremeyecek kadar yorgundum. Beynim, kulaklarımdan vakumlu süpürgeyle çekiliyormuş gibi hissediyordum. Ayak parmaklarım karıncalanıyordu, odam dünyanın dönmesinin tek kanıtı gibiydi sanki. Her yer bulanıktı, her yer karanlık. Mutluydum, tarifsiz bir şekilde mutlu. Bunu dün içtiği bir şişe Cin’e borçluydum.
Gözlerim, uykunun göz kapaklarıma bıraktığı 50 tonluk ağarlıkla kapanıyordu. Tarifsiz bir biçimde kulağıma yüksek bir ses geliyordu sadece nereden geldiğini kestiremiyordum. Ya dışarıda inşaat çalışması vardı ve evimde iş makinelerinin sesi yankılanıyordu, ya da biri kapımı kıracak kadar sert tekmeliyordu.
‘’ Yixing! ‘’
Telefon konuşmamın üzerinden sadece iki dakika geçmişti neden ben esrarengiz bir biçimde aynı kişinin sesini duyuyordum. Kapıyı açmazsam zaten gidecekti, kalkmama gerek yoktu değil mi? Kolumu yastığımın üzerine atarak, yastığımı iyice yüzüme bastırmıştım. Mutlu olduğumu düşündüren ne olmuştu ki acaba? Ayaklarımdan sürüklenmem ayılmama yetmişti.
‘’ Hey! Bırak beni uyuyacağım. ‘’
Görüşüm halen bulanıktı. Başımda dikilen kimdi, ya da neden evimdeydi ayırt edemiyordum. ‘’ Yixing! Hemen ayılıyorsun ve ofise gidiyoruz. Sende şu lanet makaleni yazıyorsun ve bana zaman ayırıyorsun. ‘’
‘’ Bu neden senin için bu kadar önemli? ‘’
‘’ Çünkü sana kölem olarak ihtiyacım var. ‘’
Omuzum, kim olduğunu çıkaramadığım bu adamın koltuk altında kendine yer bulmuştu. Bu cenneti; onun kolları cennetin bana bir hediyesiydi. Bedenim soğuk sandalyeye yavaşça bırakılmıştı. ‘’ Tanrım! Leş gibi kokuyorsun! ‘’ Ellerime değen yumuşak el avuçlarımı açarak, iki elimin arasına bir şey yerleştirmişti. ‘’ Al, iç bunu. Sonrada git dişlerini fırçala! ‘’
Ellerimin arasındaki nesneyi biraz uzaklaştırmıştım kendimden. Çenemi masaya koymuş, kafamı bir sağa bir sola yatırıyordum. Yine o sıcak eller. Bana dokunduğu her an bedenime tuhaf bir karıncalanma hissi hâkim oluyordu. Küçük elektriklenmelerle bedenim baştan aşağı titremişti yine. Dudaklarımın arasına bir şey yerleştirilmişti, göremesem de hissediyordum. Ellerim, dış kuvvetlerden gelen tepkiyle havaya kalkarak elimdeki nesneyi havaya kaldırmıştı. Boğazımdan aşağıya acı bir sıvı iniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O'nunla 365 Gün (Kray Fanfic) (✓)
FanfictionPantolon; Dsquared2, t-shirt; Armani Jeans, ceket; Mauro Grifoni Denim, ayakkabılar; Armani Jeans, saat; Mecrea- Diesel Dz1371, şal; Silk & Cashmere... Üzerimdeki tüm bu kıyafetler beni yansıtıyordu. Her biri harika bir parçaydı. Alış-veriş yapmak...