37.Bölüm:Radyoterapi

219 17 21
                                    

Bugün radyoterapi günü...Derinlere gittiğimden beri Derini görmüyorum.Eskisi gibi mesajlaşmıyoruz aramıyorda..Büyük ihtimalle Mete Bey sorun çıkardı.Saçlarımı tamamen kaybetmeme dakikalar kaldı...Şeyma hoca aliemden çok ilgilenir oldu...O benim doktorumdan çok 2.annem ,ablam,ögretmenim,...Belki de Derinden sonraki en iyi destekçim...Bugün Burakla yemeğe çıkıcaz ...Onunla arkadaş olabilmek güzel...

***

İşte o an...Sedyenin üzerindeyim yavaş yavaş radyoterapi odasına ilerliyorum....Yürüyebileceğimi söylesemde Şeyma Hocayı ikna edemedim...Güle güle saçlarım...

***

Derinin gözünden...

Ardayla annemleri tanıştıralı epey oldu...Arda günden güne eriyor...Annem onunla olmama hiçbir şey demesede babam ondan uzak durmam için baskı yapıyor...Ama ben onu bırakmayacağım...Ardanın kriz günleri aklımdan çıkmıyor...Gözünün önünde gerçekleşen kazadan sonra zor zamanlar geçirdi..Ama o hiçbirini hatırlamadığını söylüyor...

Kazadan sonra günlerce odasından çıkmadı..yine o zehir gibi günlerden biriydi....Hastaların psikolojisini bozuyor diye ayrı bir odaya kapatmışlardı.Odanın bir köşesine büzülmüştü.Titriyordu...Başını ellerinin arasına almıştı.Saçları dağnıktı sayıklıyordu.Tepkisizdi...Yanına gittim...Ellerini tuttum...Daha sonra başını avuçlarımın arasına aldım.Birkaç kere adını fısıldadım.Yanağından öptüm...Boynuma sımsıkı sarılıp kokumu içine çekti...Gözleri kıpkırmızıydı...Bedeni buz gibiydi...Ağlıyordu...Hareket ettiğini görmesem onu ölü sanardım.Tamamen buz kesmiş beti benzi atmıştı...Annesine muhtaç ufak bir bebek gibiydi...O gün kendime söz vermiştim

"Onu bırakmayacağım!"

***

Radyoterapiden çıkınca kendimi kötü hissettiğim için yemeği ertelemişim..Bugün yemeğe gidecektik.Mavi göğsündeki cepte ufak bir logo olan kumaş ceketimi üzerime geçirdim gömleğimi keten siyah pantolonumun üstune bıraktım boynuma bir kravat geçirip gevşettim..Ellerimi saçlarima götürdüm gayri ihtiyar...Artık olmadıkları aklıma gelince masanın üstündeki fötr şapkayı başıma geçirdim...

Burakla koyu bir muhabbete dalıyoruz...Çengelköy çınar altındayız.Tatlı bir rüzgar esiyor...Çınar ağaçlarının tatlı hışırtılarını dinlerken...Dalıp gidiyorum farklı şeyler konuşmaya başlamışız bile...Koptuğum konuşmaya odaklanmaya çalışırken başımda bir ağrı hissediyorum...Anlımı ovalarken Burağın telefonu çalıyor....Yüz ifadesi her saniye biraz daha değişirken...Yerinden fırlıyıp bardakları deviriyor alelacele masaya çayların ücretini bırakıp arkasından koşuyorum..Nefesim kesiliyor

"Burak!?"

Yetişmeye çalışsamda olmuyor....Kalbim sıkışıyor...Hantal adımlarla ona doğru ilerlerken telaşla durup taksi çevriyor.Kendimi taksiye attığımda nefesimi düzenlemeye çalışırken Burağın kızarmış suratına ve dolu gözlerine bakıyorum..

"Hadi!Sür daha hızlı!Lanet olsun!Bas şu gaza!"

"Ne oluyor?"

"Bu...Burak sakin o-ol"

diyorum kalbimin ritmi biraz olsun düzelirken...Ben kendime gelmeden hastaneye varıyoruz...Burak kapıdan uçarcasına çıkarken taksi parasınıda ödeyip arkasından koşuyorum...Onu asansörü yumruklarken bulunca elim ayağım titriyor en sonunda pes edip merdivenlere yönelirken kolundan tutuyorum hayal meyal itiyor beni sırtüstü mermere düşüyorum kafamı vurunca görüşüm bulanıyor...Göğsüme o bilindik ağarlık çökünce kendimi zorlayıp kalkıyorum asansör yeni açılıyor ama Burağın hangi katta olduğunu bilmediğimden arkasından nefes nefes merdivenleri çıkıyorum.Kime sorsam prensesin odasını işaret ediyorlar....Odanın kapısına varınca kanımı donduran ve hiç aklımdan çıkmayan o görüntüyle karşılaşıyorum...

Burak yerde dizlerinin üzerinde prensesin yatağının yanına güç bela ilerliyor...Yatağın üzerinde beyaz bir örtü var...Örtünün bir kenarından zayıf incecik bir kol ve deriden ibaret kalmış bir el sarkıyor....Elin hemen hizasında yerde saçları yine düzgünce taranmış yeni kıyafetler giydirimiş bir oyuncak bebek var...

"Sıra Bana geldi..."

Hüzün DeniziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin