Yaklaşık bir saat sonra Kerim eve dönüyordu. Bu yolu çok sevdiği için etrafı izlerdi her geçişinde. Yağmur da hafiflemişti. Sağ tarafına bakarken biraz aşağıda kaza yapmış bir araba gördü. Hemen sağa çekip durdu. Merve'nin arabasına benzediğini görünce "Hayır." diyerek arabaya doğru koşmaya başladı. Gündüz görüşmüşlerdi ve pek iyi görünmüyordu. Bu yüzden gideceği yere bırakmayı teklif etmiş, araba kullanmasını istememişti. Koşarken "Hayır." demeye devam ediyordu. Arabanın yanına geldiğinde Merve'yi gördüğü an öylece kaldı birkaç saniye. "Merve." diyebildi önce. Sonra hemen arabanın kapısını açmaya çalıştı. Bir yandan da Merve ile konuşuyordu. Sesi ağlamaklıydı.
"Merve, beni duyuyor musun?"
"Bir şeyler söyle, lütfen."
"Merve ne olur bir şey de."
Yaşıyor muydu onu bile bilmiyordu. Bu olasılığı düşünmemeye çalışıyordu. Onu kaybedemezdi, şimdi olmazdı. En sonunda arabanın kapısını zorlukla açtı. Parmaklarıyla boynuna dokundu Merve'nin. Kalbi çok yavaş atıyordu.
"Hayır, hayır, hayır. Hayır olmaz Merve sakın. Olmaz." dedi emniyet kemerini açmaya çalışırken.
"Çıksana!" diye bağırdı. Kemeri açamıyordu. Hemen arabasına koştu, bıçağını alıp geriye döndü aynı hızla. Kemeri keserken bir gözü Merve'deydi. Başı kanıyordu, belki alnındandı belki başından bilmiyordu. Yüzünün bir yarısı kanla kaplanmıştı, kıpkırmızıydı. Vücudunda da kesikler olmalıydı, her yanı kırmızıya boyanmıştı. Dudağı patlamıştı, kırıkları olabilirdi. Canının çok acıdığını düşününce kendi canı yandı. Kemeri keser kesmez bıçağı bir kenara fırlattı.
"Hadi Merve, gidiyoruz." dedi ve dikkatle, yavaşça Merve'yi kucakladı. Kucağına aldığı an "Ah!" diye bağırdı. Kolundan dolayı zorlanmıştı. Düşecek gibi oldu, arabadan güç aldı. Sıkıca kucakladı Merve'yi.
"Dayan, lütfen dayan." dedi arabaya doğru zorlukla yürürken. Mervenin gözlerini araladığını fark etti. Merve ne olduğunu anlayamamıştı. Canı çok yanıyordu, başı dönüyordu ama kıpırdayacak enerjisi yoktu.
"Merve! Merve iyi misin?" dedi heyecanla. Hiçbir cevap alamamıştı. Ne olduğunun, nerede olduğunun farkında değil gibiydi.
"Merve bir şey de. İyi misin?" dedi tekrar ama Merve gözlerini kapatmıştı.
Arabanın yanına geldiğinde kapıyı açtı, Merve'yi arka koltuğa yatırdı. Yatırırken canını yaktığını anladı. Hala uyanıktı.
"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim. Hastaneye gidiyoruz tamam mı?" dedi ve hemen arabaya binip hastaneye doğru sürmeye başladı. Az önce geldiği yolu hızla geri dönüyordu. Ellerinde kan vardı, gördükçe kendini tutması zorlaşıyordu. Kornaya basa basa gidiyordu, dörtlülerini yakmıştı. Sevdiği kadını yeni bulmuşken kaybetme ihtimali, onu bu halde görmek çok ağır gelmişti. Gözlerinden birkaç damla yaş aktı. Bir yandan da arada Merve'ye bakıyordu. Kendinde değil gibiydi. Kerim, aralıklarla konuşuyordu.
"Dayan Merve. Ne olur dayan."
"Bu sefer beni bırakamazsın anlıyor musun? Bu defa olmaz!"
"Bir şey söyle Merve. İyiyim de."
Merve tüm bu cümleleri kesik kesik duymuştu. Gözlerini açmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. En sonunda kendini o derin karanlığa bırakmıştı.
Hastanenin önüne gelmişlerdi. Kerim arabadan inip Merve'yi tekrar kucağına aldı. Herkes onlara bakıyordu. Hastaneye girerken "Doktor!" diye bağırmıştı. Hemşireler hemen sedye getirdi. Kerim yavaşça Merve'yi sedyeye bırakmış yanında koşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scarlett&Rhett
FanfictionUfak Tefek Cinayetler'e Kerim'in Merve'yi Fransa'da bulmasıyla devam ediyoruz. Asıl hikayeden birkaç farklı, olmasını hep istediğimiz şeyler bekliyor sizi içeride. Dizide cevap bulmayan soruların cevabını bu hikayede bulacaksınız. Merve ve Kerim b...