Sehun, siyah severdi. Hayır, her şeyi siyah değildi. En azından saçları siyah değildi. Kısacası Sehun'du işte. Pek renk sevmezdi hayatında. Ta ki, o gelene kadar.
Luhan, renkliydi. Evet, her şeyi renkliydi. Saçları bile. Kısacası Luhan'dı işte. Siy...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ufak bir sıkıntı oldu eğer size bildirim geldiyse yeni bölüm değil. Sadece ben de hâlâ taslak olarak görünüyor bu bölüm o yüzden atıyorum.
Günler, heyecana yenik düşen kalbim yüzünden saniyeler gibi geçmişti.
Aslına bakarsak, bu birkaç günün nasıl geçtiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu çünkü sahip olduğum şu iki gün ev işleriyle geçmişti. Kendi evimden ayrılırken annemle ufak tefek tartışmalar yaşamış olsam bile sorunsuz bir şekilde yeni evime taşınabilmiştim.
Kafamın pek yerinde olduğunu söylemek büyük bir yalanı dile vurmaktan başka bir şey olamazdı. Gün geçtikçe daha da kötü oluyorduk, sanki ben büyüdükçe küçülüyordum. Küçülüyor, küçülüyor ve sırtımdaki ağırlıklara kurban gidiyordum. Daha ne kadar dayanacağımı bilmeden, karanlıkta ışık arıyordum.
Karmakarışıktım.
Tek kelimeyle ne halde olduğumu söyleyecek olursam tam olarak buydu. Çünkü beynim öyle bir hâle gelmişti ki verdiğim kararlar artık dudaklarımın arasından isteğim dışında süzülüyordu.
Karşımda duran aynadaki yansımamla göz göze geldim. Omuzlarım çökmüştü. Aslına bakarsak, benim omuzlarım hep çöküktü. Şu birkaç gündür ruhumun yorgunluğu sanki bedenimle bütünleşmiş, fiziksel olarakta yorgun görünmeme neden olmuştu. Göz altlarımsa dün gece uyumadığımı belli etmek ister gibi torba torba olmuştu. Dudaklarım düz bir çizgi şeklini almış, sudan yeni çıktığı için dağınık olan sarı saçlarım kendi bağımsızlığını ilan etmişti. Saçlarımı sarıya boyatmıştım. Değişiklik iyi gelir sanıyordum ama öyle olmamıştı.
Soğuk suyu açtıktan sonra işe yaramayacağını bile bile ıslanan parmaklarımı gözlerime bastırdım. Birkaç dakikamı daha orada heba ettikten sonra ellerimi havluyla kurulayıp dışarıya çıktım.
Ben daha koridora yeni adım atmışken çalan kapının ziliyle birkaç saniye duraksadım çünkü evimin adresini kimse bilmiyordu. Üstümdeki bornozun yakasını iyice kapattıktan sonra yavaş adımlarımla kapıya gittim.
"Kim o?"
"Şu kapının üstündeki küçük delikler, kimin geldiğini görmek için kullanılıyor."
Sehun?
Alelacele açtım kapıyı. Çünkü biliyordum, beklersem elim ayağıma dolaşacak ve saçmalayacaktım. Kapıyı açtığım sırada Sehun havalı bir ifadeyle çıktı karşıma.
Sarı saçları, koyu gözleriyle iş birliği yapan siyah gömleği ve bacaklarını sıkıca saran siyah pantolonuyla tam karşımdaydı.
Kalbim işte şimdi gözyaşlarını kurulamışlar, solmul çiçekler topraklarından kopmuş yerine papatyalarını dikmişlerdi.
Gözleri yavaşça gözlerimi taradı. Alaycı bakışları çoktan yüzünü yitirmiş, kavislenmiş kaşlarıyla bana bakıyordu. "Berbat görünüyorsun." dedi şaşkın bir şekilde.