Kalbi delik insanlar bile kalpsiz değildi dili çirkinler kadar.
Gözleri görmeyen insanlar bile kör değildi doğruları göremeyecek kadar.
Nefes alamayan bir çiçek bile cansız değildi ruhu ölmüşler kadar.
İnsan bu hayatta neyse o olamazdı, olmak istediği şey kadar.Elinin altındakini değilde, uzanamadığına sarılır hep, ulaşamadığını ister. Yaradılıştan mıdır yoksa hayatın kurduğu kurallardan mıdır bilemiyorum ama kimse olmak istediği yerde değil. Olmak istediğim yerde değilim, bunu da kabul ediyorum fakat hep daha fazlasına tamah ediyorsam kat ettiğim yolları tekrar tekrar yürüyorum.
Şimdi o yolları geri dönüyorum.
"Şunu da versene."
Bu boğuk sesin sahibi Chanyeol'den başkası değildi. Jongin'le beraber buzdolabında ne buldularsa masaya indirmişlerdi. Gecenin bu vakti zaten üzgündüm ve bir de bunlarla uğraşıyordum.
Ona tiksinç bakışlar atarken tabağı resmen atar gibi önüne bıraktım ve arkama yaslandım. "Teşekkür ederim çok naziksin..."
"Ağzın dolu konuşma." diye homurdandım.
Ağzı doluyken konuştu. "Tamam."
Sabır diler gibi dudaklarımı ıslatıp başımı arkata attım. "Sehun gelecekti." dedi Jongin. Gözlerimi anında ona çevirdim. "Bir şey mi oldu?" Chanyeol'un çatal sesiyle dikkatim dağılıyordu ama aldırmadım.
"Boş ver." dedim umutsuz bir sesle.
"Ne demek boş ver?" dedi sahte bir öfkeyle. "Boş vermiyorum. Hadi anlat." sırıttı. "Prenses."
"Kafanda tabak parçalarım senin."
Güldü. "Tamam tamam, anlat hadi."
"Sanırım onu biraz kızdırdım." dedim omuzlarımı düşürüp. "Geldi ama gitti."
"Biraz?"
"Tamam belki birazdan daha fazla."
"Luhan farkında mısın, adam yanında kalmamış. O sana kolayca kızacak bir insan değil." dedikten sonra başını eğdi. "Sanırım kızarken biraz da darılmış."
"Taemin'le buluştum." diye mırıldandım suçlulukla. "Ama yemin ederim Yoon için. Başka bir amacım yoktu. Giderken de ona yalan söylemek zorunda kaldım."
"Ohoo," dedi geriye yaslanıp. "Senin burada durman kabahat. Bence evine git."
Kararsız bir bakış attım. "Öyle mi dersin?"
Chanyeol başını tabaktan kaldırmadan mırıldandı. "Öyle öyle. Git gönlünü al."
Jongin aniden gülmeye başladı. Başımı ona çevirip yüzümü buruşturduğumda gülmeye devam etti. Bense buna anlam verememeye devam ettim.
"Neden gülüyorsun?" diye sordum ters bir sesle.
"Ya halinizi göz önüne alınca gülesim geldi." dedi ve gülüşünü dindirmeye çalıştı. "Ayrı yerlerde kalmışsınız, şey gibi..." bir kahkaha daha attı. "Karı koca."
Onun gülüşüne tip tip bakarken gözlerimi devirdim ve ayaklandım. Ayaklanmadan önce de Chanyeol'un önündeki tabağı kucağına ittim. "Al al, tabağı da ye."
Koltuğun üstünde duran ceketimi üzerime geçirdikten sonra onlara baktım. "Viviye sakın bu saatten sonra mama vermeyin kafanızı parçalarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence /HunHan
ФанфикSehun, siyah severdi. Hayır, her şeyi siyah değildi. En azından saçları siyah değildi. Kısacası Sehun'du işte. Pek renk sevmezdi hayatında. Ta ki, o gelene kadar. Luhan, renkliydi. Evet, her şeyi renkliydi. Saçları bile. Kısacası Luhan'dı işte. Siy...