Sehun, siyah severdi. Hayır, her şeyi siyah değildi. En azından saçları siyah değildi. Kısacası Sehun'du işte. Pek renk sevmezdi hayatında. Ta ki, o gelene kadar.
Luhan, renkliydi. Evet, her şeyi renkliydi. Saçları bile. Kısacası Luhan'dı işte. Siy...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zamanla büyük bir derdim vardı.
İnsanların çoğunun zamanla büyük bir derdi vardı.
Zamanın ve kuşkunun kardeş olduğu bir dünyanın içinde yaşıyorduk. Kuşku, bir yılan gibi koynunuza sığındığında ve zehirli dilini düşüncelerinizin kapılarının ardına sıkıştırdığında, zaman doğru anı bekler ve o an kapı açılırdı. İşte o an, zehir köşe bucak kaçtığınız bulutlarının içine sızardı. Kontrol elinizden kayar, parmaklarınızın arasındaki ipler bir anda bir bakmışsınız, başkasının dizginleri haline gelmiştir. Yani işin özü şuydu ki, siz fark etmeden zaman size meydan okurdu. İşte bu, büyük bir sorun teşkil ederdi.
Kendime zaman vermiştim.
Sakinleşmek ve mantıksız bir şey yapmamak için zaman vermiştim.
Geçirdiğim o saniyeler öylesine sakin geçmişti ki, bu sessizliğime Jongdae ve Sehun'un oldukça şaşırdığının bilincindeydim. Ama sonra dehşet bir öfkeyle ve kusursuz bir hızla yerimden kalkmış, kendimi okulun yolunda bulmuştum.
Öyle sinirliydim ki, dün gecenin güzelliğine bile odaklanamıyordum. Oysa gerçekten büyülü bir andı. Yalnızca bir an olması üzücüyken yaşamış olmam bile mutlu olmam için yeterliydi.
Şimdi tadını çıkarmam için uygun an değildi.
Okula geldikten sonra kısaca güvenliğe kartımı gösterip içeriye girdim. Sehun ve Jongdae'nin benim peşimden geldiğinin bilincindeydim. Arabayı okulun bahçesine özensizce park ettiğikten hemen sonra hızla arabadan indim ve koştura koştura merdivenlere ilerledim.
Bugün okula geç kalmıştım ve öğrencilerin hepsi derslerindeydi. Bu beni durduracak bir etken değildi. "Luhan!"
Koridora girdiğim anda Sehun bileğimi tutup beni kendine çevirdi. Öfkeli gözlerimin hedefi bu sefer o olmuştu ama o benim aksime yalnızca endişeliydi. "Ani hareket ediyorsun." dedi kısık sesiyle. "Ceza almanı istemiyorum. Şimdi yalnızca dur."
"Onunla aynı fikirde olacağımı hiç düşünmezdim ama haklı Luhan." dedi Jongdae. Ona bakma gereği duymadan yalnızca Sehun'un gözlerine bakarken bileğimi kurtarmaya çalıştım.
"Durmak istemiyorum." dedim dişlerimin arasından. "Bu zamana kadar yalnızca durdum ama bak, hiçbir işe yaramadı. Dün yaşadığım korkunun yanı sıra bu yaptığı şeyi alttan almayacağım."
"Luhan..."
Bileğimi elinden kurtardım.
Bu sefer resmen koşarak sınıfın kapısına gittiğimde kapıyı çalma gereği bile duymadan içeriye girdim. Tahtadaki dersini anlatan Kris'in ve tüm sınıfın bakışları bana dönerken hızla içeriye girip Baekhyun'un oturduğu sıraya yöneldim.