Hayat bazen büyük konuşmamız gerektiğini bize pek âlâ bildiren bir şeydi. Asla olmaz dediklerimiz olur, kalbim çarpmaz dediklerimize çarpardı. Kaderde tekmesini böyle savururdu işte.Saatler önce Sehun'la beraber okuldan gelmiştik. Hâlâ babamla kalıyorduk ama artık daha rahattık. En azından şu an olduğumuz durumdan bunu anlıyordum. Sehun'la salonda ki bir koltuğu paylaşıyorduk. O benim üstüme ayaklarını uzatmıştı ben de onun üstüne. Ellerimizdeki telefonla oyun oynuyorduk.
Üstelik babam karşımızdaydı.
Aslında bu hâle nasıl geldiğimizi bile bilmiyordum. En son koltukta akıllı uslu çocuklar gibi oturuyorduk. Her neyse, önemli bir detay değildi. "Sehun sakın!" diye uyardım onu. "Sakın bana sıkma!"
Ne mi yaptı?
Kendi takım arkadaşına el bombası attı. O ben oluyordum. Oyundan atılırken aniden yerimde doğrulup bacağına tekme attım. "Aptal mısın, ben senin takım arkadaşınım! Bana neden bomba atıyorsun?"
Sırıttı. "Bomba gibi çocuksun ya ondan."
Babam boğazını temizledi. Sehun oturuşunu düzeltip oyununa devam etti. "Beni neden öldürdün ya!" diye çemkirmeye devam ettim.
"Şu kullanıcı adı Rexi olan şerefsi..."
Babam boğazını temizledi.
"Şu kullanıcı adı Rexi olan şerefinden çalınmış yardıma muhtaç arkadaşımızdan rahatsız oldum." diye toparladı. Toparlamaz olsaydı keşke... "Görüyorum ben, yanından ayrılmıyor. Koskoca alan, başka yer mi yok anlamıyorum."
Ona hayretle baktım. "Hani birbirimizin arkasını kollamamız gerekiyor ya Sehun, ondan olabilir mi acaba?"
Başını telefondan kaldırmadan omuzlarını silkti. "Ben senin arkanı kolluyorum zaten, ona gerek yok."
"Bir daha oyuna girmeyeceğim seninle." deyip Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Üç kez bombayla öldürdün beni. Sana olan güvenimi sarsıyorsun."
"Hah!" diye çıkıştı. "Çok meraklıyım sanki sana. Hem senin pantolonun yok mu, şortla geziyorsun?"
"Yuh artık ya!" dedim ona inanamıyormuş gibi bakarak. "Yuh yani Sehun. Karakter o karakter! Ben bile değilim, rahatsız mısın nesin?"
"Tartışmayı kesin!" diye yükseldi babam aramızdaki bu anlamsız konuşmaya son vererek. Sehun bir anda telefonu arkasına saklayıp nereye geldim der gibi etrafına bakındı ve mırıldandı. "Pardon hocam."
"Biz bu akşam yemeğe gidiyoruz." dedi babam. Sehun kendini bir an tutamadan sırıttı. "Oh, gidin tabii gidin."
Babam kaşlarını çattı. "Anlamadım?"
"Şey diyorum ya," dedi Sehun. "Gidin tabii hocam, hep sınav kağıtlarının arasındasınız."
"Sana mı soracağım evladım?"
Sehun başını önüne eğdi. "Pardon hocam."
Bir an ona kızmakla, yanaklarını mıncırmak arasında gidip geldim. Sonra yapabileceğim tek şeyi yaparak sırıttım ve bacağını ittim. Babam ayağa kalkıp üstünü düzelttiğinde Yejin yanına geldi ve kısa sürede evden ayrıldılar.
Sehun beni kolunun altına çekip, "Oh be," dedi. "Nihayet yalnız kalabildik."
Zil çaldı.
"Of be," dedi bu sefer. "Bir türlü yalnız kalamıyoruz."
Yoon hoplaya zıplaya merdivenlerden inip kapıyı açtı. Kimin geldiğini görmemiştim çünkü kapı arka tarafımızda kalıyordu ama umursadığım bir şey de değildi zaten. "Ayıp ayıp." diye söylendim göğsüne başımı yaslarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence /HunHan
ФанфикSehun, siyah severdi. Hayır, her şeyi siyah değildi. En azından saçları siyah değildi. Kısacası Sehun'du işte. Pek renk sevmezdi hayatında. Ta ki, o gelene kadar. Luhan, renkliydi. Evet, her şeyi renkliydi. Saçları bile. Kısacası Luhan'dı işte. Siy...