Mary ve John'un evindeydik. Tabiki asıl oraya gelme nedenimizi söylememiştik. Mary'nin babasının arkadaşları olduğumuz yalanını uydurmuştuk ve böylece bir iki saat onlarla durabilecektik.
Mary gerçekten güzel bir kadındı. John onu çok seviyordu.John'u hiç böyle görmemiştim.
Sohbete dalmıştık. Kapı çalındı. Mary kapıya bakmaya gitti. İçeri Dean girdi ve benim yanıma oturdu.
"Sen de mi babamın arkadaşlarındansın?" deyince Dean, "Haa evet." dedi ve yalanımızı ortaya çıkarmadı.
"Yemeğe kalır mısınız?" dedi John. Mary ona garip bir ifadeyle baktı.
"Tabi ki çok isteriz." dedim. Mary ve ben sofrayı hazırlamaya gittik. Dean bana ara sıra bakıyordu. Fakat ona çok bozulmuştum. Nereye gittiğini söylemeden bizi bırakmıştı. Dean'i de hiç böyle görmemiştim. Mary'ye o kadar sevgi dolu bakışları vardı ki Sam onun gibi gözükmüyordu. O daha soğuktu. Annesini hiç görmediğinden olsa gerek. Ah şu Winchester'lar, onlara üzüldüğüm kadar kendime üzülmüyorum.
"Anna şu çatalları uzatır mısın?" Kafamı salladım ve çekmeceden çatalları çıkarıp masaya koydum.
"Biliyor musun? Sen gerçekten çok şanslısın." Bana doğru döndü.
"Bu da ne demek şimdi?"
"Seni çok seven bir eşin var. Birlikte mutlusunuz."
"Seninde olacaktır önünde daha çok zaman var. Mutlu olabileceğin birini bulacaksın elbet."
"Birini buldum fakat mutlu olduğumdan emin değilim."
"Birbirinizi seviyor musunuz?"
"Evet."
"En kötü zamanlarında yanında mıydı?"
"Evet." Hala yanımda.
"O zaman izin ver iyi zamanların olduğu zamanda da yanında olsun. Onu en kötü zamanlarda terk etmek istemezsin değil mi?"
"Sanırım." Yemekleri masaya koydu.
"Sana birşey görstereceğim." dedi ve elimi alıp kendi karnına götürdü. Ona doğru baktım. Sonra ne olduğunu anladım.
"Ah Tanrım! Bu harika. John biliyor mu?"
"Söyleyeceğim. Bu akşam. İlk duyan sen oldun." deyip gülümsedi. Dean Winchester şuan onun karnındaydı. Bu gerçekten çok garip ama bir yandan da harika! Bir an kendimi kötü hissettim. Eğer çocuğu aldırmasaydım benimde şuan karnım büyümüş olacaktı. Dean'e de sonra öyle birşey yok demiştim.Gözlerimin dolduğunu hissettim. Kafamı yukarı kaldırdım ve içimden ağlamamak için dua ettim yoksa birazdan salya sümük ağlayacaktım.
"İyi misin?"
"Gözüme birşey kaçtı da." İçimden verdiğim cevaba kahkaha atıyordum. Hemen eski halime döndüm. Mary diğerlerini çağırdı ve birlikte yemek yemeye başladık.
Yemek gayet iyi geçiyordu. Fakat benim moralim bozuktu. Tadım kaçtığından birşey yiyemeden sofradan kalktım ve banyoya gittim. Birden ağlamaya başladım. Ağlarken sesimi çıkartmamaya çalışıyordum. Bir süre sonra ağlamam kesildi. Yüzümü yıkadım. Arkamı döndüğümde arkamda bir adam vardı. Siyah bir takım elbise giymiş yaşlı birisiydi. Korkudan ödüm patladı.
"Sen de kim- Ah sen şu Ölüm'sün değil mi? Üzgünüm şuan ölmek istemiyorum. Depresyonda olduğum zaman seni ararım." Aslında şuan deprosyandaydım fakat henüz ölmek istemiyordum.
"Tanışmamızın zamanı gelmişti."
"Meşgulüm diyorum. Ayrıca banyoda olduğumuzun farkındasın değil mi?"
Birden kendimi bir restoranttaki masada otururken buldum. Karşımda da ölüm oturuyordu.
"Etkileyici." dedim ve önümde duran pizadan bir ıssırık aldım.
"Buraya Winchester'da gelmişti."
Ağzım dolu bir şekilde "Hangisi Dean mi?"
Kafasını salladı.
"Neden burası?"
"Buranın pizzasını seviyorum." Yanımda duran içinde gazoz olan bardağı aldım.
"Ölümüne." deyip ağzıma götürdüm ve büyük bir yudum aldım.
"Böyle davranmaya devam edersen öleceksin."
"Sanmıyorum. Eğer niyetin beni öldürmek olsaydı. Buraya getirip bana pizza ısmarlama derdine girmezdin."
"Zeki ve ukalasın." Gülümsedim.
"Castiel bana senin beni öldüreceğini söyledi. Neden?"
"Aslında seni öldüreceğim. Yarı melek yarı şeytansın hatta bir yanında insan böyle bir varlığın yeryüzünde olmaması gerek. Bu yanlış."
"Pekala." dedim. "Peki şimdi ne yapıyoruz?"
"Seni öldüremeyeceğimi sanma."
"Sanmıyorum zaten. Herkes bir gün ölmeli."
"Bak buraya sana iki seçenek sunmaya geldim. Bir; Ya seni şimdi ben öldüreceğim. İki; yada Michael'ı kafesinden çıkaracaklar ve Michael seni öldürecek."
"Ne yani iki şekilde de ölüyorum ve sen sadece bunu söylemek için mi geldin? Ayrıca melekler korkudan ne yapacaklarını bilemiyorlar. Michael'ı çıkarmaya çalışırlarsa Lucifer'da çıkabilir. Onlara engel ol."
"Birşeyi yapmamı söyleyemezsin. Sandığın kadar güçlü değilsin Anna." Bir süre durdu sonra devam etti.
"Üçüncü bir seçeneğim daha var. Crowley'yi öldürdün."
"Evet."
"Cehennemin başına geçecek yeni birine ihtiyaçları var. Onların başına geçeceksin ve şeytanlarla meleklerin iş birliğine engel olacaksın. Birlik olup seni öldürmeye çalışmışlardı değil mi?"
"Bunları nereden biliyorsun? Ayrıca neden böyle birşey isteyesin ki?"
"Ben istemiyorum." Bir süre durup düşündüm.
"Ne yani Tanrı mı istiyor? Tanrı neden benim cehennemi kontrol etmemi istesin?"
"Ona sor. İstemiyorsan seni hemen öldüreceğim işimize yaramıyorsun ve çok güçlüsün. Bu güç yararımıza olmayacaksa ileride zararımıza olabilir değil mi?"
"Ne yani Tanrı benden korkuyor mu?" Birden gülmeye başladı. Çok garipti. Hayatımda garip olmayan birşey yok ki.
"Bu komikti. Ee ne diyorsun?"
Ne diyorum? Ölmek istemiyorum cehennemin kraliçesi falan da olmak istemiyorum. Ama şuan ilk iş canımı kurtarmak olmalı. Şimdilik evet.
"Ama istemiyorum."
"O zaman." elini yüzüğüne götürdü.
"Tamam dur! Tamam." Elini yüzüğünden çekti. O da içeceğini eline aldı.
"Yeni Kraliçeye." dedi ve gülümseyerek içeceğinden bir yudum aldı.
"Bir dakika. Cehenneme hemen gitmesem."
Düşündü.
"2 gün."
Bu bölümü pek sevmedim artık yavaş yavaş sonlara geliyoruz :D Yorum sayısı çok az düşüncelerinizi merak ediyorum yorumlar biraz artsın lütfen. Vote vermeyin unutmayın okuduğunuz için tenks ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Supernatural / I Need You
FanfictionDean ve Sam 3 yıldır görmedikleri Anna'nın evine gidip onu alıyorlar eskiden çok yakın olan Anna Sam ve Dean tekrar birlikte avlanmaya başlıyorlar. Supernatural FanFiction'dır.