Merhabaallaarr :) uzun bir süredir yoktum biri demiş öldü o kadar belli oluyor mu ya :/ şaka bir yana bu aralar yoğundum kusura bakmayın ama yeni güzel ve heyecanlı bir bölümle karşınızdayım :) umarım beğenirsiniz. Yorum ve oy vererek destek olursanız sevinirim :) Seviliyorsunuz...
25 yıl önce:
Prensler sonunda bir araya gelmişlerdi. Falej'deki tatlı telaşın içine dalmış kraliyet kıyafetlerinden kurtulmuş halktan biri gibi dolaşıyorlardı. Bu bir araya geldiklerinde yapmayı en sevdikleri etkinlikti. Halkın içine karışır onlara yardım eder ve şikayetlerini dinleyip yaptıkları işlere tanık olurlardı. Her zamankinden farklı olarak bu sefer Prens Kutan'ın gözleri harıl harıl çalışan masmavi gözlü kızdaydı. Kızın çalışkanlığı ve saf duruşu Prens Kutan'ı öylesine etkilemişti ki gözlerini ondan alamıyordu. Ve diğer kızların aksine onlar gibi dört genç erkeği kıkırdayarak gizli gizli takip etmiyordu. Prens Kutan karar vermişti o kızla tanışacak ve ona hislerinden bahsedecekti yalnızca Prens olduğu gerçeğini söylemeden normal biri gibi ...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Aria konferans salonundan çıkıp kendini zar zor sarayın gözlerden uzak bir balkonuna atmıştı. Kafasında onlarca soru vardı. Golem'i seçilince herkesin onun gibi heyecanlı ve mutlu olmasını bekliyordu. Ama insanların yüzünde gördüğü şey tam olarak dehşet ve korkuydu. Annesiyle babası bile ona endişeyle bakıyordu. Bunun nasıl bir anlamı olabilirdi? Kendini suç işlemiş küçük bir çocuk gibi hissediyordu.
Bunun yanında o gördüğü ejderha Golem'inin daha önce hiçbir Flogan da olmadığına emindi. Ejderha onun için o kadar büyüleyici ve ihtişamlıydı ki görür görmez içinde ona karşı konulamaz duygularla bağlandığını hissetmişti. Sanki yüzyıllardır onunla birbirlerine sahiplermiş gibiydi. gözlerini kapattığında hala ejderhanın o alev alev gözlerini görebiliyordu.
"Çok garip..." diye mırıldandı kendi kendine . Kafası allak bullaktı. Bir anda arkasından gelen sesle irkildi ve düşünceleri etrafa dağıldı.
"Garip olan ne ?" Aria balkonun karanlık köşesinde durmuş onu izleyen genç adamı yeni fark etmişti. karanlık yüzünün yarısını gizliyordu.Genç adam elinde yanan sigarasını yüzüne yaklaştırdı ve derin bir nefes çekmesiyle yüzünün diğer kısmı da aydınlandı. Bu Aria'nın onun yüzündeki yara izini hafif bir şekilde görebilmesini sağlamıştı .
"Bu sizi ilgilendirmez bayım. Ne zamandır orada dikilmiş beni izliyorsunuz bu çok kaba bir hareket."
"Sen buraya geldiğinde zaten burada durmuş bekliyordum ufaklık ama o kadar dalgınsın ki beni fark etmedin bile." Aria ona ufaklık diye hitap eden bu adamı sinir bozucu bulmuştu ve çatılan kaşları adamın alaycı bir gülümseme takınmasına neden oldu. ona karşılık verip dalaşmanın adamı daha çok keyiflendireceğini anlayan Aria kısa keserek ona istediğini vermemeye karar verdi.
" Ah öyle mi? kusura bakmayın sizi yalnız bırakayım " Eteklerini toplayarak kapıya doğru yürümeye başlamıştı ki önüne geçen genç adam onu durdurdu.
"Hiçbir şeyden haberin yok değil mi ufaklık?" Aria bu sefer dayanamadı ve
"Rica ediyorum bana ufaklık diye seslenmeyiniz benim bir ismim var. Ayrıca benimle bu şekilde gayrı resmi konuşmanız doğru değil. Şimdi izin verirseniz içeri geçmek istiyorum"
" Bende soruma cevap almak istiyorum ." bunu söylerken genç adam aralarındaki mesafeyi bir adım daha kapattı. Aria gerilemek istese de yapmadı. Ondan korktuğunu düşünmesini istemiyordu. Biraz korkmuş olsa bile bunu onun bilmesine izin vermeyecekti. Başını dikleştirerek yukarı doğru genç adamın yüzüne baktı.
Aralarında iki karış boy farkı vardı ve kemikli yakışıklı bir suratı vardı. Kirli sakalı genç adamın şekilli dudaklarını ve yanaklarının bir kısmını kaplıyordu. Aniden onu incelemeyi bıraktı ve soruyu düşündü fakat hatırlamıyordu. Bunun yüzünden kendine kızdı ve biraz çekinerek sordu.
"Hangi soru bayım?" Genç adamın gülümsemesi biraz daha büyüdü ve dudaklarını ıslatarak kafasını yan tarafa çevirdikten sonra tekrar Aria ile göz göze gelerek soruyu yineledi.
"Olanlardan haberin yok değil mi?" Aria onun neyden bahsettiğini bilmiyordu ve merakla sordu.
"Hangi olanlardan?"
"Bu kızıl saçlar dört klanda nerede görülürse görülsün tanınır. Flogan prensesi Aria. Kehanette ki kız" Aria şaşırmıştı. Bir kaç hizmetlinin kehanet dediğine şahit olmuştu ama onu gördüklerinde hemen susup işlerine geri dönmüşlerdi. Kehanetin kendisiyle ilgili olduğunu düşünmemişti.
"Ne demek istiyorsunuz?"
"Bunu sana açıklayacak kişi maalesef ben değilim ufaklık. Şimdiden fazlasıyla bilgi verdim bile. Benim artık gitmem gerek sana kehaneti öğrenmekte başarılar" diyerek arkasını dönmüş gitmek üzereyken Aria bir hışımla sordu
"Sende kimsin" genç adam arkasına dönmeden kafasını çevirdi ve konuştu.
"Adım Daimas senin gibi kehanetin bir parçasıyım. Şimdilik görüşmek üzere yakında yeniden karşılaşacağız." dedi ve ilerlemeye başladı.
Aria onun kim olduğunu anlamıştı. Cekus kralının oğlu olduğunu daha önce duymuştu. Şimdi ise aklında daha fazla soru vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERENDIPITY
FantasySerendipity... İmkansızı mümkün kılma şansı. Peki Aria Doğa Ana'nın armağanı golemlerle bunu başarabilecek miydi? Kehanete hazır mıydı? Peki ya aşk... Bunca zorluğun arasında ona yer var mıydı?