BÖLÜM 11: MELTEM

827 42 4
                                    

   Otele geldiğimizde hala olayın şokundaydık. Sabah, sonu olmayan bir huzursuzluğun içindeydik. Sonrasında, ilk önce son iki bilet olayı ve hemen ardından Holi broşürü. Birden aydınlığa çıkmıştık sanki. Aslıyla bunu konuşup ellerimizde yastıklarla, aptal aşıklar gibi havaya bakıp gülümsüyorduk. Aslı birden;

   " Kız yarın ne giyeceğiz biz ? Bak yarına bırakırsak kutlamaya geç kalırız. O yüzden şimdi seçelim ne giyeceksek. " dedi heyecandan eli ayağı birbirine karışarak. Bende onun bu haline gülerek;

   " Dur bir sakin ol. Şimdi seçeriz sen hiç merak etme canım ya. Dert ettiğin şeye bak. Yalnız çok abartmayalım ha boyalarla yeterince renkleneceğiz nasılsa. " dedim. Bizim Aslı cevap vermeden durur mu ?

   " Espri miydi bu şimdi ? Haha çok komik. Tabi abartmayacağız hem sen benim abarttığımı nerede gördün ? Benim giyimim ve makyajım sadedir bir kere. " dedi, güldü ve yastığını üzerime fırlattı. Ardından bavulunu açtı ve karıştırmaya başladı. Bir yığın tişört, pantolon, şort ve etek çıkardıktan sonra aradığını buldu bizimki. Beyaz straplez bir bluz ve kot şort giyecekti. Seçimi bu şekilde yaptıktan sonra çıkardığı tüm kıyafetleri bavula tekrar tıktı. 

   Sıra bana gelmişti. Aslı, hadi seç bir şeyler der gibi bir bana bir bavuluma bakıyordu. Bende bakışlarına daha fazla dayanamayıp, bavulumun başına gittim. Fermuarı açtım ve Aslıyı bana yardımcı olması için yanıma çağırdım. Birlikte bavulun içini alaşağı ettikten sonra, yarın giyeceğim şeyi seçebilmiştik. Lacivert, boyundan bağlamalı, oldukça sade, hafif diz üstü bir elbise. Bu işi de hallettikten sonra, içimiz rahat bir şekilde restorana inip yemeğimizi yiyebilirdik. 

   Üzerimizi hiç değiştirmeden, sabah üzerimize geçirdiklerimiz ile indik restorana. Yemekte kahvaltı gibi açık büfeydi. Hoşumuza giden her yiyecekten bir parça alıp masaya geçtik. Yemeklerimizi hiç acele etmeden rahat rahat yemeye koyulduk. Yemekler afiyetle mideye indikten sonra odamıza geri döndük. 

   Artık yatma vakti gelmişti. Alarmları bu sefer saat ona kurduk. On ikiye kadar hayli hayli yetişebilirdik kutlamaya. O nedenle biraz daha fazla uyumanın bir zararı olmayacağını düşündük. Dişlerimizi şarkılar ve mutluluk dansları eşliğinde fırçaladıktan sonra sıcacık yatağımıza uzandık. Aklımda gala ile ilgili hayaller ve yarınki Holi ile ilgili düşünceler vardı. Bir süre bu ikisini düşünüp uyuyamayacak gibi oldum fakat sonra, anlamadan uyumuş kalmışım.

   Sabah yine bir alarm sesi ile uyandık. Alarmı kapatıp her sabah rutin olan şeyleri yaptıktan sonra üzerimize bir şeyler geçirip kahvaltıya indik. Bu sefer tabağı biraz fazla doldurduk. Holide yediklerimizi zaten yakacaktık. Ayrıca enerjiye de ihtiyacımız olacaktı. Ne aceleci ne de yavaş, ortası bir hızda kahvaltımızı ettik. Ardından hazırlanmak için odamıza döndük. Dün seçtiklerimizi giyip, saçlarımızı düzleştirdikten sonra, hafif bir makyajda yapınca artık Holi için hazırdık.

   Kutlamalar, Mumbai'deki Hindistan kapısında yapılacaktı. Bu sefer metroyla gitmeye karar verdik. Çünkü Holi kutlamalarının yapılacağı yerin mesafesi, bulunduğumuz lokasyona yakındı. Bu yönde giden ilk metroya bindik. Metronun her vagonu tıklım tıklım doluydu. Çoğu insan festivale katılacak gibiydi. Geri kalanlar ise sanırım günlük işlerine gidiyorlardı.

   Dün akşam Holi festivali ile ilgili küçük bir araştırma yapmıştık. Holi festivali, Mart dolunayı hangi güne denk gelirse o gün başlıyor, beş gün sürüyordu. Amaç baharın gelişini kutlamaktı. İlk gece yakılan festival ateşiyle, kutlamalar resmen başlıyordu. Sonra gelsin boyalar. Herkes hem kendi, hem de başkasının yüzüne, üstüne başına toz boya atıyordu. Mor, pembe, mavi, sarı, yeşil... Akla gelen her renkte toz boya mevcuttu. Boyalar sağlıklı maddelerden yapılıyordu. Sokaklarda toplu olarak danslar ediliyor, şarkılar söyleniyordu. İlk ve son gün tüm iş yerleri kapalı oluyordu. İşte Holi buydu.

   Metroyla istediğimiz yere bir kaç durak sonrasında ulaşmıştık. Holi'nin yapılacağı yeri gördüğümüzde biraz şaşırdık. Ne kadar da kalabalıktı. Boyalar atılmaya başlanmıştı bile. İşte o zaman gördük ki Hindistan gerçekten renkli bir dünyaydı. Hiç vakit kaybetmeden insanların arasına karıştık. Anında ortamın havasına ayak uydurmuştuk. Çılgınca dans ediyor, eğleniyor, hep bir ağızdan şarkı söylüyorduk. Aynı zamanda çevremizdekilere ve birbirimize, ardı ardına avuç dolusu toz boya fırlatmayı ihmal etmiyorduk.

   Aslı'nın üstünde neredeyse her renk vardı. Adeta renk kartelasına dönmüş vaziyetteydi. Benim de ondan kalır yanım yoktu. Bu renkli dünyada kendimizi kaybetmiş gibiydik. Şahsen ben kendimi o kadar kaybetmiştim ki, dans ederken yanlışlıkla birine çarpmıştım. Ya da o bana çarpmıştı.

   Özür dilemek için arkamı döndüğümde, Hintli olmadığını fark ettim. Oldukça açık bir teni vardı. O da bende aynı şeyi fark etmişti ki, birbirimizden özür diledikten sonra bana;

   " Hindistan'daki insanlara göre açık bir teniniz var. Sanırım sizde benim gibi turistsiniz. " dedi. Bende buna karşılık;

    " Tespitiniz çok doğru. Türküm ben. Peki turistseniz, siz nerelisiniz ? " diye cevap verdim. O da hiç vakit kaybetmeden;

   " Bende İngilizim. Adım Oliver. Sizin adınız nedir genç bayan ? " dedi. Bende ismimin Meltem olduğunu söyledim. O sırada, buraya birlikte geldiği arkadaşı yanımıza geldi. Bende hemen yanıma Aslıyı çağırdım. Tekrar bir tanışma merasiminden sonra hep beraber dans etmeye başladık. Anlaşılan bu renkli dünyada, iki renkli arkadaş edinmiştik.

.TELEFON UCUNDAKİ HAYALLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin