26.03.2020 Çarşamba
Hatırlamak
Hayatımı kontrol edemiyordum. Evet, bir şekilde her şey benim elimde gibiydi sadece. Aslında elimde olan hiçbir şey yoktu. Duygularıma, düşüncelerime olan yabancılığım günler geçtikçe artıyor ve bir şekilde iletişim kurmak zorunda kaldığım kişiler arasındaki etkileşimde beni fazlasıyla zorluyordu. Bunun böyle olmasına alışık değildim, yeni ve yabancılaşan kendimi kontrol edemiyordum. Bu çevre ile girdiğim ilişkide daha da kontrol edilemez hale geliyor ve beni delirtiyordu. Kendi hayatını kurmak ile ilgili birçok şey duymuştum önceden. Bir insan kendine bile yabancı iken nasıl bir yaşam kurabilirdi ki? Çevresi ile nasıl geçinebilir onlara kendisini nasıl anlatabilirdi? Anlatmaya ihtiyacım var mıydı? Yoktu. Kendi kendimi yavaş yavaş anlamaya çalışabilirdim. Kafamdaki sesler ile anlaşabilir ve onların söyledikleri şeylere dikkat kesilebilirdim. Kafamda olan şeyler sadece benim yabancısı olduğum düşüncelerden başka bir şey değil. Onları kontrolüm altına alabilirdim sanırım. Çok zor olucaktı biliyordum lakin bunu yapmaktan başka bir seçeneğim yoktu, hayat benim hayatımdı ve yanımda benden başka kimse yoktu. Ya yabancı düşünce dediğim şeyleri fazlasıyla küçümsüyorsam? Yani bilmiyorum ama belki onlar da herhangi bir...Hayır yani düşüncenin somut hali de olur muymuş hiç? Kendimi dikkatlice dinlemeli, içimde yaşadığım çatışmalara normal tepki göstermeliydim. Kendi kendimle girdiğim bir savaş vardı bunu biliyordum, en kötüsü de buydu ya. Bir savaşın ortasındaydım ve savaşmak zorundaydım. Aksi takdirde büyük darbeler alacaktım.
Sırtüstü yatıp bunları düşündüğüm sırada sırtıma giren kramp nedeni ile yan tarafıma doğru döndüm. Komidinin üstündeki saate baktığımda ise alarmın çalmasına on yedi dakika vardı. Bir kramp daha hissetmemle vücudumu kastım ve bir süre kımıldayamadım. Kim bilir ne zaman uyanmıştım ve sırtüstü bir vaziyetteydim. Şimdi ise acı çekiyordum. Bir süre kafamı yastığa gömerek kastığım bedenimi rahatlatmaya çalıştım sonra da yavaşça hareket edip ayaklandım. Çalıp duran alarm sesi kulaklarımı acıtmaya başlamıştı artık, yumruk yaptığım ellerimi alarmın üstüne vurdum sertçe ve yere düşüp kırılmasını sağladım. Sinirlerim sabah sabah fazlasıyla oynamıştı, kırılan saat ise durumun cabasıydı.
Düşük omuzlarım ile duşa adımladım. Açtığım anda gelen soğuk su sırtım için hiç iyi olmamıştı lakin sinirlerimin üstesinden çok iyi geldiğini söyleyebilirdim. Sırtıma giren kramp, sürekli yüzmeye alışkın vücudumun bu aktiviteden bir süre uzak kalması ile de ilgili olabilirdi. Uzun süre yüzmemiştim ve kaslarımın açılması gerekiyordu. Bugün yüzmem gerektiğini düşünüp duştan çıktım, belime sardığım havludan sonra yüzüme bakmak için ayna karşısına geçtim ve gözaltı morluklarımın günden güne fazlalaştığını farkettim. Moralimi bozmuştu bu durum, hızlıca üzerimi giyinip alt kata doğru ilerledim.
Bugün de kahve içmek istiyordum lakin vücuduma giren fazla kafeinin artık zararlı hale gelmesinden dolaptaki portakal sularından birini aldım ve salona doğru ilerleyip bir koltuğa attım kendimi.
Sabah dersim yoktu. En iyisi kütüphaneye gidip verilen birkaç araştırma tezini halletmekti. Kafamın dağılması açısından iyi olabilirdi. Bunları düşünürken elimdeki şişeye gitti bakışlarım. Ne de güzel parçacıkları vardı portakalların. Kimileri cam şişenin kenarında asılı kalmış farklı farklı şekiller oluşturmuştu. Karmakarışık şeyler görüyordum şişe üzerinde, her bir portakal parçacığı ateş kıvılcımı şeklini almış, camdan şişenin etrafına saçılmışlardı. Tıpkı ben gibi, benim düşüncelerim de birer kıvılcım misali etrafıma saçılıyor ve beni yakmak için elini ardına koymuyorlardı. Her türlü zararlı olan bendim, kendimi bir sınır içerisine koyup sadece kendimin zarar almasını sağlamak, hasarı en aza indirmek demekti. Öte yandan iletişim kurduğum insanları da kendimle birlikte yakacaktım. Uzak durmam gerekiyordu onlardan. İçimde yaşamam, içimde yaşatmam gerekiyordu her şeyi. Peki ya hep yalnız mı olucaktım ben? İncelediğim portakal parçalarına başka bir açıdan daha bakılabilirdi. Kenara saçılmış her bir parçacık karışık olan ve etrafımı saran düşüncelerden de oluşabilirdi. Yalnızca beni etraflarına arasına alıp sıkıştırmışlar, başka hiçbir ilişki ve iletişimimin olmasını istememişlerdi diğer insanlar ile. Böyle de olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm A Mess |Taekook|
Fanfiction/2018-2020/ "...Benimle o kadar güzel oynuyorsunuz ki. Seslerinizi duymaktan bitkin düşmüş durumdayım lakin sizler bu durumuma kulak asmıyorsunuz bile. Sadece yapmam, hissetmem ve söylemem için daha birçok nice şey istiyorsunuz o kadar..."