29.03.2020 Cumartesi
Dağılma Hissi
İnsanlar.. ne çok konuşur, alınlarındaki kırışıklıklarla dudaklarının kenarlarındaki kıvrımlarla, şişen genişleyen şah damarlarıyla, çöken omuzları ya da dikleşen omurgalarıyla. En çok da susuşlarıyla, bakışlarıyla.. gözler ne kadar da gevezedir. İnsan ruhunun kapılarıdır onlar. O kapıdan içeri girmeyi bilenler, cenneti ve cehennemi görürler. Gözlerden ruhlara girip çıkmayı da çocukken öğrendim ben. Kimse göremezdi, bilemezdi ve anlayamazdı bu hallerimi. Oysa ben onları ruhlarında gördüğüm her halleriyle kaydetmiştim akıl defterime, onlar bunları da bilmiyorlardı. Ben ne çok şey yazmıştım meğer, sayfalar dolusu.. hâlâ daha yazarım kimseye belli etmeden. Çünkü bilirim yazmayıp gözden kaçırdığım her küçük ayrıntı bir anda karşıma kocaman hali ile gelir ve beni ayakları altında ezerdi. Bı riski almak kolay mıydı? Değildi.. hem de hiç değildi.
Şimdi ise oturduğumuz masadaki her bir yüzü yazıyordum defterime. Onlar benimle göz göze gelmeye çalıştıklarında ise gözlerimi kaçırıyordum onlardan. Tüm bunları bilip de göz kaçırmamak olur muydu? Olmazdı.
Her birinin elini sıkmış zoraki bir gülümseme ile yalandan bir tanışma fassı gerçekleştirmiştim. Elimden bu kadarı gelmişti ve Jimin'in bunu bildiğini bilerek daha fazlası için kendimi zorlayıp küçük düşürmeyecektim. Bu kadarı yeterliydi ve onlar da daha fazla ilgi istememişlerdi benden. Evet içerisinde olduğum ortam bana çok yabancıydı lakin bir o kadar sıcak hissettiriyordu. Gürültülü olmasına gürültülüydü elbet, ağızlarını açmadıkları halde fazlasıyla konuşuyorlardı ama ben bundan hem rahatsızlık hem de memnuniyet duyuyordum. İçimde yer edinen sıcaklık hissi beni yanıltmaya, kandırmaya çalışıyordu bunun da farkındaydım. E o zaman ne istiyordum? Hayır ben bir şey istemiyordum ki. Sadece bu hisse izin veriyordum çünkü izin verdiğim takdirde doğal olabilecektim, o zaman anlayabilecektim her bir konuşmayı, o zaman insanların arasında olabilecektim. Bunu yapmak istemiyorum ben. Sende kimsin ki? Burada ben istiyorsam benim dediklerim olur. Ah.. seninle böyle bir muhabbet içerisinde bulunmak bile utanç verici.
Kafamı sağa sola sallayıp düşüncelerim içerisinden çıktım ve önündeki papatya çayını dudaklarım arasına götürdüm. Fincanı masaya bırakırken üzerimde bir bakış yakaladım ve gözlerimi bakışların sahibi ile buluşturdum. Jungkook memnuniyet ile gülümsüyor ve bana bakmaktan çekinmiyordu. Ben ise tam olarak bir yeri anlayamıyordum. Jungkook'tan haz etmiyordum ve onun da benden haz etmediğini düşündüğüm takdirde sürekli bakışlarını üzerimde yakalamam düşündüğüm şeyleri çürütüyordu doğrusu. Kişiliğini anlayabildiğimi düşünmüyordum ki bunu düşünmem bile gereksizdi çünkü daha iki kez görmüştüm onu. Eminim o da benim hakkımda aynı şeyleri düşünüyordur ve sadece beni sinir etmek için böyle davranıyordur.
Kaşlarımı çatıp 'Önüne dön' der gibi hafif öne ittirdim kafamı ve fincandan bir yudum daha aldım gözlerimi devirerek.
"Taehyung.."
Fincanı elimde tutup cevapladım.
"Evet Jimin?"
"Sen göz mü devirdin?"
"Hayır.." Ben göz mü devirmiştim?
"Evet bana göz devirdi ben ona dostça bakıp gülümsüyordum oysaki."
Diğer taraftan Jungkook lafa girince ne kadar da kaba diye düşündüm. Jimin ile sürekli aramıza giriyordu ve bu hiç hoş değildi.
"Neden lafa girip duruyorsun ki sürekli?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm A Mess |Taekook|
Fanfiction/2018-2020/ "...Benimle o kadar güzel oynuyorsunuz ki. Seslerinizi duymaktan bitkin düşmüş durumdayım lakin sizler bu durumuma kulak asmıyorsunuz bile. Sadece yapmam, hissetmem ve söylemem için daha birçok nice şey istiyorsunuz o kadar..."