1.3

402 60 3
                                    

"Pekala," dedim doğrulurken. "Bana ne olduğunu hemen şimdi açıkla." yüzündeki ifade mahcuplaşırken odaya diğerleri de gelmişti. Uzun boylu, siyah takım elbiseli, kucağındaki kedisi ile ilgilenen bir adam, beyaz, uzun saçlı ve gülümseyen başka bir adam, kahverengi saçlı, kucağında belgeler ile duran ve ciddi bir biçimde beni izleyen bir kadın ve bir de sarı saçlı, mor gözlere sahip heyecanlı birisi vardı şimdi odada.

Saeyoung sırtıma elini koyup yavaşça doğrulmama yardım etti. Üzerimdeki battaniyeye daha sıkı sarındım. Bir anda takım elbiseli adamın kucağındaki kedi aşağı atladı ve kucağıma tırmandı. Battaniyenin üzerine oturup kafasını karnıma koydu. “Elizaaaabeetthh" Saeyoung bağırıp kediyi almaya çalışınca kediyi az önce tutan adam Saeyoung'ın üzerine atladı. Saeyoung kahkahalara boğulmuşken bir yandan da adamı ittiriyordu. “Jumin dur, JUUUMİN DUUUUR.”

Sarı saçlı olan yanıma geldi ve gülümsedi. “Demek meşhur Universe sensin. Ben Yoosung.” tam tokalaşacakken elimin yaralı olduğunu gördüm. Az önce nasıl fark etmemiştim bilmiyorum. Saeyoung, Jumin'den kurtulduğunda tekrardan yanıma oturdu. Yoosung karşıdaki sandalyeye geçmiş, Saeyoung'ın getirdiği cipsi yiyordu. “Tanıştırayım, tam karşındaki kişi Yoosung. Video oyunlarına ilgin varsa kaçmanı tavsiye ederim yoksa seni asla bırakmaz.”

“Seven!” Yoosung'ın mızmızlanması Saeyoung'ın hoşuna gitmişti. “Kucağında kedisini tuttuğun kişi Jumin. Para babamız olur kendisi ama 3. Elizabeth dışında hiçbir şeyi umursamaz. Ona dikkat etsen iyi olur, seni çok sevmişe benziyor.” kollarını göğsünde birleştirmiş ve ‘ne desem’ bakışı ile minicik, ufacık bir tebessüm sunan adama baktım. Başımla selamladım. “Yanındaki Jaehee. Jumin'in asistanı ve grubun beyni. Kahve seviyorsan iyi anlaşabilirsiniz.”

Jaehee istemsizce el salladı ve ben de gülümsedim. Koltukta arkama yaslanarak boğazımı temizledim. “Ve sonuncu arkadaş, Zen. Naaaarsist ama bir o kadar da yardımseverdir. Narsist olduğundan bahsetmiş miydim? Oyuncu ve şarkıcı, hayranları burayı basmadan kaçsak iyi olur.”

“Haha, komiksin Luciel. Hayranlarımın seni mahvetmesine ne dersin?” Saeyoung yine bir kahkaha kopardı. Elizabeth ürkmüşe benziyordu. “Ben de Saeyoung.” gözlerime baktı ve çok güzel bir gülümseme sundu. “Aşkınızı sonra yaşayın, ben açım.” Zen kollarını sallayarak odadan çıktı ve mutfak olduğunu düşündüğüm yere girdi.

“Elizabeth böyle şeyler görmemeli, tch.” yanaklarım kızarırken kedi çoktan kucağımdan alınmıştı. Jumin gülümsedi ve Jaehee ile birlikte çıktı. Yoosung da asker selamı verip Saeyoung'a dil çıkardı. “Beni beklesenize, hey!” odada sadece Saeyoung ve ben kaldığımızda ellerime baktım.

“Bana ne oldu?” korkmuştum. Bana sarıldığında daha rahat hissediyordum ama korku hala içimde bir yerlerdeydi. “Ölmeyi denedin.”

“Çünkü öldüğünü düşündüm!” ani çıkışmam ile hafifçe geriledi. “Ölmedim... Yani ölecektim ama ölmedim. Şanslıyız...” gözlerini kapayıp iç çekti. “Üzgünüm. O çocukla olanlar için...” başını dizlerime koydu ve bir elimi tuttu. “Anlatılacak çok şey var ama yemeğe saklamak istiyorum.” diğer elimi de saçlarına koydum. “Sana değer veriyorum, seni seviyorum.” uyku moduna geçmeden önce bunu söyledi ve daha sonra rüya alemine daldı.

LOLOL: It's Okay [texting] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin