"Pekala, dikkat et. Şu basamak..." Saeran sırtında Universe için aldığı birkaç kıyafetin ve ilaçlarının olduğu sırt çantası ile Mint Eye'ın binasına giriyordu. Üzerinde siyah takım elbise benzeri bir kıyafet vardı ve yakası bir zincirle birleştirilmişti. Yanında iyileşmiş olsa da hala acıyan dikişlerinin olduğu karnını tutan Universe vardı. Koyu altın rengi ve siyahla bezenmiş otomatik kapı, yine aynı renklerin hakim olduğu devasa bir hole açılıyordu. Başlarında kapüşonları örtülü olan birkaç insan yavaşça kafalarını onlara doğru çevirdiler. "Saeran, ben huzursuz hissediyorum." Universe, Saeran'nın elini tuttu ve ona biraz daha yaklaştı.
"Sorun yok. Birazdan benim katıma geçeceğiz." Saeran mırıldanarak ilerideki asansöre doğru gitti. Asansördeyken hiç konuşmadı. Sadece 17. kat butonuna bastı. Asansörün kapıları ardına kadar açılınca tam karşısında bulunan ve üzerinde büyük, turkuvaz renkli bir göz olan kapıya yöneldi. Yanında yaklaşan kapüşonlu bir adam başını eğerek, "Kurtarıcı sizi bekliyor, efendim." dedi. Universe meraklı gözlerle etrafı süzerken Saeran "Tamam," diyerek kapının önünde bekleyen muhafızlara çekilmelerini işaret etti. Kızın onun elini tuttuğu kadar sıkı bir şekilde o da kızın elini tutuyordu.
Kapı ağır ağır açıldığında hızlıca içeri girdiler ve kapı aynı şekilde kapandı. İçerisi çok genişti. Universe'ün gözüne ilk olarak bir kilise orgu çarptı. On metre kadar ötesinde ise yine turkuvaz renkli ancak kırmızı ve altın sarısı süslemeleri olan bir taht vardı. Büyük bir masa, üzerinde çeşit çeşit yiyecekler ve birkaç şişe mavi içecek duruyordu. Üç tane, her biri en az 4 metre olan camlar orgun, masanın ve tahtın arkasındaydı. İçeride bir de kocaman denebilecek bir ekran bulunuyordu.
Universe camın önünde arkası dönük şekilde bekleyen sarı saçlı kadını görünce Saeran'a baktı. Böyle bir şey hatırlamıyordu ancak hafızasında sorunlar olduğunu zaten doktoru söylemişti. Bu yüzden Saeran da ona bakıp nazikçe gülümseyince bu kadını sorun etmemeye karar verdi.
"Hoş geldiniz." Kadın onlara doğru dönerek onları selamladı. Üzerinde saçıyla aynı renkte bir elbise vardı. Kraliyet ailelerinin elbiselerini andırıyordu. "Nasılsın, Saeran?" Saeran hemen boştaki elini göğsünün biraz aşağısına koyarak eğildi. "İyiyim, Kurtarıcı. Teşekkür ederim." Tekrar doğrulduğunda Universe onun bakışlarında bir değişiklik sezdi. "Universe." Kadın ona yaklaştı ve en yakınına gelince elini omzuna koydu. "Demek meşhur kız sensin. Aramıza hoş geldin." Güldü. Yeşil gözleri bir an parladıktan sonra tekrar soldu. "Ben Rika ancak sen bana Kurtarıcı diyebilirsin." Elini hızla çekip masayı işaret etti. "Bunu senin için yaptırdım. Gel."
Universe ağzını bile açmadı. Sadece Saeran'a bakıyordu ve bir an önce buradan çıkmak istiyordu. Saeran masaya yönelince o da masaya gitmek zorunda kaldı. "Burada bir kuralımız var, Universe. Yemekten önce bu içeceği içmelisin." Rika kristal şişeyi kıza uzatınca Saeran bir adım geriledi. "O hala hasta, Kurtarıcı. İçeceği içmesinin doğru olduğunu sanmıyorum." Rika dişlerini sıkarak başını yana yatırdı. "Burada neyin doğru olduğuna ne zamandan beri sen karar veriyorsun?"
Universe, Rika'nın söylediklerine karşı gerilmiş ve sinirlenmişti. Bu yüzden odaya girdi gireli ilk defa konuştu. Sesi yüksek bir tondaydı. "Onunla bu şekilde konuşmanız ne kadar doğru? Madem o karar veremiyor, ben veriyorum ve o şişedeki şeyi içmiyorum." Saeran şaşkın bakışlarla önce Universe'e sonra da Rika'ya baktı. "Sesini yükseltme, tatlım. Ben sesimi yükseltmiyorum, değil mi?" Sarışın kadın yatıştırıcı bir tonda mırıldandı. "Sadece ilk günü olduğu için bu seferlik izin veriyorum, Saeran. Eğer ileride de aynısı yaşanırsa," Universe'e bakmayı kesti ve Saeran'a tehditvari bir biçimde kilitlendi. "Bu önce onun sonra da senin için hiç ama hiç iyi olmaz." Arkasını dönerek tahtına geçti. "Çekilebilirsin, onu kendi katına yerleştirdikten sonra bana rapor vermek için geri gel." Saeran yeniden saygıyla eğildi ve Universe bunu yine anlamlandıramadı. "Gel, gidelim." Saeran onu çekerek hızla kapıdan çıkmadan önce kapının üzerindeki yazıyı okuyabildi.
Seni sonsuza kadar sevecek insanlarla tanış.
Sonsuz partiye katıl.
Bu kirli dünyadan kaçmak istemez misin?
Bu, cennete bir davet.
Geçmişin yüzünden acı mı çekiyorsun?
Acının gitmesine yardım edeceğiz.
Mutlulukla dolu bir dünya.
Gerçeklerle dolu bir dünya.
Gözyaşlarının olmadığı bir dünya.
Reddetmelerin olmadığı bir dünya.
Meleğin davetini kabul et.
Magenta,
herkesin mutlu olduğu yer.
"Saeran burası neresi? O içecek neydi? Bu kadın sana nasıl böyle konuşabiliyor?" Asansörle iki kat aşağı inerlerken Universe sorularını sıraladı. Saeran ise kendi katına varıp da asansör kapısı açılıncaya kadar konuşmadı. Kata giriş şeffaf olmayan ve tüm girişi kaplayan otomatik bir kapıdan parmak izi okunmasıyla yapılıyordu. Kapı açıldı ve onlar girer girmez kapandı. Kapının ardında, işte burada siyah duvar kağıtlı, zemini çok parlak, siyah ve altın rengi mozaik mermerlerle döşenmiş bir ev vardı. Girişi büyüktü ve oturma odası olarak adlandırılabilecek ana salonda birçok ekrana sahip bir bilgisayar vardı. Yere beyaz bir halı serilmişti ve tüm odalar daire şeklindeki bu salonla bağlıydı. Burada yumuşak görünen geniş koltuklar ve onların üzerinde Van Gogh'un bir tablosu vardı. Ayrıca mutfak ayrı bir oda değil, salonla birleşik bir yerdi. "Saeran?"
Saeran sırtındaki çantayı çıkartıp koltuğun üzerine bıraktıktan sonra Universe'e döndü ve iki elini de tuttu. "Burası Mint Eye. Burası, cennetimiz." Gözlerini onun gözlerinden hiç ayırmadı ve devam etti. "Güzel bir dünya için buradayız. Sen de benim bu dünyadaki prensesim olacaksın çünkü Kurtarcı'nın ilan ettiği prens benim. Bu yeni düzenin varisi benim." Yine bakışları değişmişti. Delirmiş gibi bakıyordu. Universe ellerini çekip geriledi ancak Saeran da üzerine doğru geliyordu. "Bu çok ütopik Saeran." Universe korkmuştu çünkü son bir haftada Saeran'ı hiç böyle görmemişti. "Ütopik değil. Burası, işte buradayız. Gerçek. Görüyor musun?"
Saeran sağ elini Universe'ün yüzüne koyarak ona doğru eğildi. "Sen de gerçeksin ve ben de gerçeğim, değil mi?" Gözleri yakından çok daha güzel gözüküyordu. Universe gerçekti, evet. Saeran da en az onun kadar gerçekti ancak kızın anladığı kadarıyla bu cennet meselesi tamamen uydurmaydı. "O içeceğin içinde ne vardı Saeran?" Soruyu duyan Saeran birkaç saniye afalladıktan sonra gözlerini kırpıştırdı ve yanıt verdi. "Bilmiyorum ancak sana ve bana sonsuz mutluluğu tattırabileceğini biliyorum." Universe yine geriledi ancak bu sefer sırtı duvara çarptı. "Uyuşturucu mu? O yüzden mi içmemi istemedin?"
"Hayır. Ben sadece hazır olduğunu düşünmedim." Az önceki bakışları yine kaybolmuştu. Şu an hastanedeki Saeran gibi davranıyordu. "Ben gitmeliyim, on dakikaya burada olurum." Universe'ün elini tutarak nazikçe öptü. "Seni seviyorum, korkmana gerek yok." Universe de hızla ona sarıldı. "Korktuğum şey sen değilsin." Saeran kızın saçını okşayarak gözlerini kapadı. "Ben de korkuyordum ancak bu cenneti senin de görmeni istiyorum." dedikten sonra ona sarılmayı bıraktı ve gülümsedikten sonra kapıdan çıktı.
Universe de sırt çantasını alıp banyoya giderek üzerini değiştirdi ve koltuğa uzanarak düşünmeye başladı. Hatırlamadığı daha fazla ne vardı?
Daha sonra ise uykuya yenik düştü fakat Saeran'ın yukarıda kendisinin o içeceği içmemesini sağlamak için yaptığı konuşma ve rapor verirken onu korumak için söylediği yalanlar yüzünden cezalandırıldığından habersizdi.
Bu, Saeran'ın Rika'ya başından beri ilk karşı çıkışıydı.