Universe gözlerini açtığında kendisini karanlık diyebileceği kadar loş bir odada buldu. Sadece bir bilgisayar ışığı ve onun önünde arkası dönük bir insan silüeti vardı. Bayılmadan önce beyaz-pembe saçlı birisinin kendine doğru yürüdüğünü hatırlıyordu. Şu an elleri ya da ayakları bağlı değildi. Kaçırılanlara böyle yapmazlar mıydı?
Üzerinde ince bir battaniye vardı. Onu sessizce kenara itti. Ayağa kalktığında yavaşça sendeledi. Odada sadece az önce üzerinden kalktığı koltuk, az ilerisindeki kişinin önünde oturduğu monitörler ve birkaç dondurma kutusundan başka bir şey olmadığını fark etti. Kutuların hepsinde aromanın 'naneli çikolatalı' olduğu yazılıydı.
Sendelediğinde çıkardığı ses yüzünden ilerideki kişi kalkıp hızlıca ona döndü. "Demek uyandın." Gözleri karanlığa alıştıkça kendine doğru gelen figürü daha net görebilmeye başladı. "Sen," diye mırıldandı. Kendisi de ona birkaç adım yaklaştı. "Sen Saeyoung'a benziyorsun." Olduğu yerde donup kaldı.
Karşısındaki kişinin sırıtmasıyla doğru yanıtı bulduğunu anladı. "Saeran?" demesiyle beraber odayı bir kahkaha doldurdu. "Evet. Evet. Evet. Çok zekisin, değil mi?"
Saeran'ın yüzünde, sağ tarafta çok küçük bir çizik vardı. Yeni kanamış gibiydi ve gözleri çok baygın bakıyordu. Universe aralarındaki birkaç metreyi kapamak için bir adım daha atarken, "Burası neresi?" dedi. Saeran'ın üzerinde siyah, göğüs kısmı ayakkabı bağcığı tarzı bağlı bir sıfır kollu, kırmızı ve kollarını kapatacak şekilde giymediği bir ceket ve siyah, dar bir pantolon vardı. Sağ kolunda dirseğine kadar uzanan bir dövme vardı ve dövme omuz kısmındaki tuhaf 'göz' işaretiyle başlıyordu.
"Burası kurtarıcımın evi." Saeran kendisine yaklaşan kıza doğru hafifçe eğildi. "Rahatsız mı oldun?" diyerek gülümsedi. Beklemediği bir anda Universe onun yüzündeki çiziğe parmaklarını koydu. "Bu nedir? Hala kanıyor gibi gözüküyor." Universe sözünü bitirir bitirmez Saeran onun elini hızla itti ve üzerine yürüdü. "Bir daha bana dokunma. Sakın bana dokunma." diye yüksek sesle konuştu ve onu az önce kalktığı koltuğa itekledi.
Universe'ün parmaklarında çok az da olsa kan vardı. Gözlerinde bir anda korku belirmişti. Ani çıkışından sonra Saeran'ın neler yapabilecğeini kestirmeye çalıştı. "Gelecek. Saeyoung buraya gelecek." Saeran dehşet saçan bakışlarla koltuğa düşmüş olan kızın bileğini tuttu ve monitörlere doğru sürükledi.
"Bak. Bak seninle ilgili konuşuyorlar. Buraya gelecekler," tuttuğu bileği sıktı. "Sonra da işleri bitecek." Universe acıyan bileğini çekti ve Saeran'a karşı kaşlarını çattı. "Böyle olmak zorunda değil. Hiçbir şey böyle olmak zorunda değil." Saeran'ın çok ama çok açık yeşil, hatta su yeşili olan gözlerine kendi gözlerini dikti.
Saeran bu harekete şaşırmış gibiydi. "Beni anladın mı Saeran?" kız ileri atılarak kollarını Saeran'ın boynuna doladı ve sıkı sıkı sarıldı. "Konuşabiliriz. Söz veriyorum sana yardım edeceğim." derken Saeran'ın kendini yine itmesini bekliyordu ve beklentisi doğru çıktı ancak Saeran onu hemen itmedi. Sanki kendisine sarılmasına izin verir gibi bekledikten sonra onu bir defa daha itti.
"Bana dokunma dedim." kız geri geri gittikçe üzerine geldi. "Neresini anlamadın? BANA DOKUNMA DEDİM." Histerik çığlığı Universe'ün titremesine ve gözlerinin dolmasına sebep oldu. Geri geri gittiği için ayağı takıldı ve az önceki koltuğa bir defa daha düştü. "Neden anlamıyorsun? Neden bana yardım etmeyi istiyorsun? Bana zarar vereceksin, değil mi?" Saeran delirmiş gibi geniş odanın içinde volta atıyordu.
Universe yanıt vermedikçe sesinin derecesi artmaya devam etti. "MADEM HİÇBİR ŞEY BÖYLE OLMAK ZORUNDA DEĞİL, NEDEN BÖYLE OLDU?" Universe'ün üstüne doğru hızlıca bir hamle yaptı ve kızın yüzünü kavradı. Bir eliyle de Universe'ün sol bileğini sıkı sıkı tuttu.
"Bana yanıt ver. NEDEN BÖYLE OLDU DEDİM." Kızın gözyaşları artık hızlı hızlı akıp gidiyordu. Saeran'ın gözleri yavaşça 'başka bir şeye' dönüştü. Sanki Universe'ün ağladığını görmek ona bir şey fark ettirmişti. Sakince ellerini gevşetti ve kızın saçlarını kulağının arkasına itti.
"Seni neden o ilk buldu?" diye mırıldandı ve gözlerini kapadı. "Neden hep bir adım önümde?" Gözlerini aralayıp az önce sıkarak kızarttığı yüzü sakince okşadı. Universe ne yapacağını bilemiyordu çünkü Saeran çok dengesizdi.
O sırada monitörler çılgınlar gibi ötmeye başladı. Saeran çok hızlı bir biçimde bilgisayara geçtiği anda kapı açıldı ve içeriye Saeyoung ile diğerleri girdi. Saeyoung'ın gözleri dolu doluydu ve Saeran'ın bağrışlarına, kendisine silah çekmesine aldırmıyordu.
"Seni çok özledim, kardeşim." dedi ve Saeran'ın üzerine atılıp ona sarıldı ancak Saeran bu olmadan neredeyse saliseler önce tetiğe basmıştı ve silah patlamıştı. Saeyoung, silahın sesiyle Saeran'a sarılmış halde kalakaldı ve Saeran'ın elindeki silah yere düştü.
Mermi ikisine de isabet etmemişti. Saeyoung bir saniye içinde şoku atlatarak geri çekildi ve soluna baktı. Yoosung ile Jaehee şoka girip çığlık atarken Jumin ile Zen, Universe'ün yanına koşmuşlardı. Mermi onun karnına isabet etmişti.
"Universe..." Saeyoung ona doğru koştu. Bu sırada Jaehee ambulans çağırıyordu.
Saeran az önceki yerinden hiç kıpırdamamıştı. Yüzündeki ifade o kadar çaresizdi ki, sadece "Ben ne yaptım..." diyebildi.
____
SELAM. MINT: YOU ARE NOT ALONE'U YAYINLADIM. SAERAN (VE TABİİ Kİ DİĞERLERİ) İLE İLGİLİ BİR TEXTING. KONUSU FALAN FİLAN TAMAMEN FARKLI, BUNUN DEVAMI OLARAK İKİNCİ BİR KİTAP FALAN DEĞİL. ANCAK BU TEXTING SERİSİNİN BİR PARÇASI.
UMARIM ONA DA BAKARSINIZ. TEŞEKKÜRLER.
Not: Bu bölümü hiç sevmedim çünkü sabahın yedisinde uyuyamadığım için tamamlama kararı aldım. Baş ağrısı ile birlikte olunca insan düşünemiyor. Hata ya da tekrara düştüysem kusura bakmayın.
