PARK JIMIN
"Ben tutarsız bir pisliğim, düşüncelerim ve hareketlerim asla birbirleriyle uyuşmaz."
Kendimi bildim bileli -yani yaklaşık 7-8 senedir- şansımın hiçbir yerde ve zamanda yaver gitmediğini düşünüp durmuş ve ilerleyen hayatımın getirileriyle de bu düşünceye uzun bir zaman hak vermiştim fakat bu düşüncelerim de zamanla değişti. Teknik olarak değiştirildi, Kim Taehyung tarafından. Hayır, ben kesinlikle şansız biri değildim hatta ve hatta kendimi Taehyung denen çocukla karşılaştırdığımda, gökkuşağının altındaki gizli hazineyi bulan kişi kadar bile şanslı olabilirdim -gerçekten inanın bana-. O çocuğun şansla aralarında lisenin başından beri süregelmiş bir husumet söz konusu.
Onun hiçbir işi şu zamana kadar yaver gitmedi, hiç arkadaşı da yok çünkü kim onunla bir süre takılsa ya yaralanıyor ya da talihsiz bir dizi olay meydana geliyordu. Aslında Kim Taehyung, bu okulda şanssızlığıyla popüler biri, biraz da garip davranışları var ama ben bunu hiç arkadaşı olmadığı için iletişim kurmayı bilmediğine bağlıyorum. Hayır, onunla daha önce bir sohbetim olmadı -aynı sınıfta olmamıza rağmen hemde- çünkü.. Bilmiyorum, sadece ben şansa inanan biriyim ve bu çocuk sadece bela mıknatısından başka bir şey olmadığı gibi çevresine de zarar veriyor. Ondan uzak durmam için elbette yeterli bir sebep bu.
"Gözlerinden ışın çıkarmaya falan çalışıyorsan Jimin, bunu daha önce Jungkook da denemişti, az kalsın gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Ah korkunçtu." Evet, Hoseok hyungla kafeteryada oturduğumuzu tamamen unutmuşum..
Başımı salladım yavaşça. "Jungkook'un denemediği bir şey var mıydı?"
Ve diğer çocukların da masamızda oturduğunu unutmuşum. "Hâlâ çıkma teklifi etme konusunda sorunları var." Yoongi hyung kolasını minik minik yudumlarken mırıldanmıştı, ardından elindeki telefona geri döndü.
"Hayır yanılıyorsun hyung," Jungkook da elindeki tepsiyle masaya oturmayı becerebildiğinde, tüm takım artık toplanabilmişti. Dikdörtgen masanın en ucunda ben oturuyordum ve bulunduğum yer tüm kafeteryayı geniş çapta izlememe olanak sağlıyordu. Hoseok hyung hemen sağımda ve Yoongi hyung da onun karşısında oturuyordu. Masanın diğer ucunda yemeğiyle yeni gelmiş Jungkook, onun sağ ve solunda ise sırasıyla Namjoon ve Seokjin hyung vardı ama onlar şu an kendi aralarında bir muhabbete daldıkları için diğer hyunglarım ve Jungkook'la konuşmaya çalışmaktaydım.
"Bu sabah bu yavrunuz Yugyeom'a çıkma teklifi etti. Artık resmi olarak bir sevgilim var."
"Siz zaten çıkmıyor muydunuz?" umursamaz ses tonumla önümdeki patatesleri didikleyerek sorduğum bu soru karşısında, Hoseok ve Yoongi hyung bana katılırcasına hımladılar. Cidden çıkmıyor muydu bunlar önceden?
"Ben 3 buçuk aydır bu çocuğa açılmaya çalışıyorum, taktik verin falan derken beynin yuvasını mı terk etmişti sayın Park hyung Jimin?"
Laf arası beni gömerken fazladan azar yememek için araya hyung lafını sıkıştırması komik gelse de, kaşlarımı çattım ona doğru ve dik bakışlarım altında gerildiğini belli edercesine omuzlarını hareket ettirdiğinde derin bir nefes alıp "Tamam bir daha sana beyinsiz demeyeceğim ama sen de beyinsiz gibi davranma sonra yine azarı ben yiyiyorum." diye söylendi homurdana homurdana.
"Özrün kabahatinden beter Jungkook." gözlerimi devirip patateslerimi yemeye devam ettim, o sıra Kim Taehyung kafeteryaya adım atmıştı. Gözünde ince ve yuvarlak gözlüklerinden biri var-onu sürekli izlemiyorum sadece hep o şekil gözlük takıyor-, kumaş gri pantolonu ve bordo renkli bir kazak giymiş, elinde birkaç kitapla bir de tepsisi var. Kesinlikle düşüreceğini bilsem de, asla ona yardım etmek gibi bir düşünceyi aklımdan geçirmedim. Ya da ne bileyim, kendi şansızlığını kendi yaratan birini neden uyarayım ki? Değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lucky charm √
Fanfiction[ vmin ] Kim Taehyung şanssız biriydi. Eh, Park Jimin'in ise onun şansı olmaya pek de niyeti yoktu, yani şimdilik.