third luck: four leaf clover

3.5K 461 229
                                    

PARK JIMIN

"Kimseyle kolay kolay yakın olmadım fakat Taehyung bir istisnaydı."

Annem benim her zaman çok meraklı bir çocuk olduğumu söyler dururdu eskiden. Her çocuk gibi bir şeyleri merak etmenin insanı gelecekte de meraklı birine dönüştürüp dönüştürmeyeceğini bilemeyiz ama şu zamana kadar başıma ne geldiyse hep meraktan olduğu için, tam anlamıyla burnumu bok çukurundan bir türlü kurtaramıyordum.

Pekalâ, Taehyung burada bok çukuru olan taraf falan değildi, o daha çok bir nazik bir ingiliz-koreli kırması gibi bir şeydi ve utandığında dudağını ısırıp gülümsüyordu. Bu......... Çok....... Şirin

Hayır, şu an onu izlemiyorum, hatta saat 4'ü biraz geçtiği ve ben sözünün her zaman arkasında biri olarak Taehyung'la buluşacağımız kafenin içindeyken, onu izlememin mümkünatı yok. Bilin bakalım neden? Hah, bu kolaydı! Çünkü ingiliz-koreli kırması bir beyefendi oluşunun dakiklikle yakından uzaktan alâkası yok. Kesinlikle sinirli değilim, çabuk sinirlenebilirim ama şu.an.sa.ki.nim.

"Keşke numaranı alsaydım Taehyung, en azından gelmeyeceğini önceden söylemiş olurdun." kendi kendime, kafede sadece su sipariş etmiş halimle oturur vaziyette olduğumdan ötürü, öylece dert yanıyordum. Bana geleceğini söylemişti, üstelik gözlerindeki o tüm parıltıları gördükten sonra asla beni ekebileceği fikrini aklıma getirmemiştim. Acaba onunla arkadaş olmasam mı? Baksana söz verdiği halde gelmedi.

Ne alâka şimdi Jimin? Sen de bazen buluşmalara geç kalıyorsun, belki başına bir şey gelmiştir?

En kötüsü ilk olarak düşüneceğim şey olmamalı, bu yüzden daha olabilitesi yüksek olayları düşünmem daha iyi. Hah! Belki annesinden izin alamamış olabilir, belki evi buraya uzaktır, belki önemli bir işi çıkmış olabilir ya da.. Şanssızlığı onu tekrardan avlamış olabilir... Tanrım..

"Hey!"

Tanıdık sesi duymamla, acı çekermiş gibi baktığım önümdeki bardaktan kaldırdım başımı hızlıca. Ah, gelmişti ve koca şirin gülümsemesi de yanındaydı. "Çok gecikmedim değil mi? Gelirken bir yere uğramıştım da," üzerindeki kadife-kot karışımı ceketini oturacağı sandalyenin arkasına astı." Kasada uzun bir kuyruk vardı."

Başımı önemsiz olduğunu belirtircesine salladım. "Sorun yok, ben de öyle su falan içtim, takıldım yani, ee nereye uğramıştın?"

"Şey.." evet tekrardan başlıyoruz, tanrım yanakları hafifçe kızardı. Utanıyor!!! "Bugün eline çizdiğin dört yapraklı yoncayı hatırlıyorsun değil mi?"

Avucumun içindeki silinmeye yüz tutmuş olan yoncayı ona gösterircesine kaldırıp sevimlice gülümsediğimde, bir elini ensesine atarak başını öne eğdi. Bir şeyler demeye çalıştığını anlıyordum ama bir türlü kelimeleri toparlayamıyor gibiydi. "Kötü şans beni hiç yalnız bırakmaz ve sana zarar gelmesini istemediğim için," kumaş pantolonunun cebinden haşırtılı ses çıkaran küçük bir hediye paketini bıraktı önüme. "Bunu sana aldım, yani-şey eline çizdiğin bugün içerisinde silinip gidecekti ve ben- bende düşündüm ki, neden her zaman yanında bulundurabileceğin bir dört yapraklı yoncan olmasın ki?"

Yaptığı jest akciğerlerim ve kalbimin göğsümün içinde delicesine birbirlerini tokatlamalarına neden olmuştu sanki. Bir ona, bir de küçük hediye paketinden çıkan dört yapraklı yonca bilekliğine baktım. İnce ama sağlam görünen bir zinciri, tam ortasında da yeşil yapraklarıyla süslenmiş bir yoncası vardı; oldukça zarif bir hediyeydi ve bunu onun kendi elleriyle seçtiğini anlamamak hiç de zor değildi. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum... Çok teşekkür ederim, bu- bu çok güzel."

lucky charm √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin