18.Bölüm

558 54 37
                                    

~Lavin'den~

Dışardan sert, ketum, güçlü, konuşacak birşeyi yokmuş gibi görünen bir oldugumu elbete biliyorum. Bunun böyle görünmesini ben istedim. Zor da olsa yaptım.
Bu şekilde düşünüp, hareket etmemin sebebi; gerek sırtıma yediğim hançerler, gerekse umudumun yıkılışının harabesinde kalışım oldu.

Zor oldu belki ama, yanlız başıma ayakta durabilmeyi, yaralarımı kendim sarabilmeyi öğrendim. Hayat insana ister istemez öğretiyordu işte.

Güvenilecek kimse yoktu hayatımda. Güvenilir dediklerimden de kazık yiyince bu yara derinleşmiş ve kapanmamak üzere açılmış gibiydi ıçimde.

Taki o gece, barda hayatımın iki   uğuruyla karşılaşana dek. Onlar benim umudum olmuştu, o geceden sonra. Her düştüğümde arkamda, yanımda, önümde, kısacası hayatımın her yerinde bana benden çok destek, umut, hayat olacak iki melek kazanmıştım o gece.

Onlar benim en değerli iki uğurumdu. O geceden sonra öğrendim ki yanlız degilim. Ağladığımda başımı koyabilecek iki omuz vardı. Parçaları kaybolmuş yapboz gibiydik aslında. Birbirimizi tamamlanmış hissediyorduk o geceden sonra.

Yinede kendi huyumu elden bırakmadım, hayata karşı. Ancak onlara karşı hep farklı oldum. Kendime dahi söyleyemediklerimi onlara anlatım.

Yılardan sonra ilk defa onlardan birinin canımı bu denli yakması beni berbat bir acı girdabına sürükledi. Diger insanlara bu konu küçük gelebilirdi elbete. Bunu anlardım, ancak kimse beni anlayamazdı.

Çünkü benim gözümden onlara kimse bakamaz, benim verdiğim değeri kimse veremezdi.
Sevgi, güven, bağ ve sadakatin büyüklüğü ile alakalı bir durumdu bu. Ve ben, ikisinede sınırsız ve aşırı şekilde; bağlı, sadık, güvenilir ve sevgiyle yaklaştığım için onlardan da bunu gördüğüm ve hissettiğimden dolayı, Çağlar'ın hatası beni bu denli yıkmış, canımı yakmıştı.

O tarifsiz bir acıydı, gözlerimin içine bakarak söylediği yalan, hele ki o cümlesi... tarifsiz bir acıydı.
Onun dile dökmesine gerek yoktu, elbete bile isteye söylemediğini biliyorum. Çünkü aramızdaki bu bağ bize bunu bilmemizi, hissetmemizi yürekten sağlıyordu.

Yinede bunu bilmeme rağmen, canım acımıştı işte. Hele onu yok saymak, gözlerinde gördüğüm acı, çabalaması, boğazına gelen o acı yumruları sertçe yutkunuşları..

Onun canını istemeden de olsa yaktığımdan dolayı çektiğim vicdan azabı, beni tamamı ile öldürüyordu. Yine de bu uzak kalmaya çalışmam onun içindi.

Çünkü kendimi biliyorum, öfkeli iken gözüm hiç birşeyi görmez, ortalığı ateş misali yakıp kavururdum, tabi kendimi de yakıp küle çevirerek.

Bunu bildiğimden onu uzak tutmayı, ve sindirmeyi bekliyordum. Ama ondan uzak durmak beni sandığım gibi rahatlamamış daha da delirtmişti.

Uzun süredir kimseyle konuşmamış olmam bu içimdeki yanan yangının alevlerinin, hoyratça sağa sola savrulmasından, günlerdir yorulmuştum.

Kızlardan ayrıldıktan sonra evin yoluna girmiştim ki, içimden eve gitmek gelmedi. Uzun süredir kimseyle konuşmamış, içimdeki birikmişligin verdiği öfkeyle ne yapacağımı bilemez bir haldeydim.

Son an da aldığım karar ile Gülru'yla, ayrılalı bir kaç dakika olsada, çareyi ona gitmekte buldum.
Neyseki ondan önce evine varmıştım. Düşüncelere dalgın iken, yaptığım hızı fark etmesemde ondan önce varmış olmam hızımı fark ettmemi sağladı.

Ondan önce kapıya vardığımda aklıma gelen  güzel fikirle, uzun zamandır ihmal etiğim güzelime iyi bir süpriz yapmak istedim. Tabi onun için güzelmi, süprizmi, yada felaketmi artık bilemiycem. Biraz eğlenmek fena olmazdı sonuçta.

LAVİNİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin