~Merhaba,
Yepyeni bir bölüm daha karşınızda, hikayemizin kapak fotoğrafını değiştirdim, umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı oldukça merak ediyorum.
~Keyifli okumalar...
~Yazar'dan~
'Vücudun dayandığı yerde, ruhun pes etmesi ne üzücüdür.'
' Marcus Aurelius'
Kalbin vücuda bağlı olduğu bilimsel olarak elbete gerçektir. Ancak kalbin asıl olarak ruha bağlı olduğu da aşikardır ve değiştirilemez bir gerçektir.
Kalpten ruha giden o ince çizgiyi göremeyiz ama hiss ederiz. Nasıl ki kalbimiz mutluluk ile hızlı atıyor ve bedenemiz ruhumuza dar geliyor ise, tabi kimi zaman da kalbimiz acıdan durmak üzere olur ve ruhumuz bedenimize ağır gelen bir ceset olur.
Ne zaman neyi yaşayacağımızı elbete bilemeyiz, hele ki kalbimizin hangi durumda nasıl bir tutum alacağını asla bilemeyiz.
Kimi zaman kalbe gelen mutluluğun; mantığı, gerçekleri , verilen sözleri, örülen duvarları, edilen yeminleri, aslaları tek güzel ve özel olan söz ile değerlimizden duyarak, heyecandan bedenimize sığışmaz ruhumuz, tıpkı Lavin'e olduğu gibi.
Kimi zaman da umutla beklediğimiz mutlulukları, bir sözün kursağımızda kalması ile ruhumuzu ceset gibi taşırız tıpkı Gülru'nun yaşadığı gibi.
O gece dizlerini üzerine çökmüş, boğazı yırtılırcasına çığlıklar atmıştı Gülru. Çocukların masumlugunu, saflığını andıran hali ile ve tabi sarhoşluğun verdiği cesaret ile kalbini sevdiği adama bir çırpıda açmıştı.
Aklında ihtimali olan, ancak gerçekleşmesinden en çok korktuğu seçenek dilinden dökülmüştü sevdiği adamın, başkasını seviyorum demişti...
Gözünün içine bakıp, muhtaçmış casına kendi yüreği için beklediği o cennet kapılarını açacak kelimeyi, Cankut ona cehenneme çevirerek söylemişti...
Yüreğinde ki acı ruhunu öldürmüş, bedenine bir ceset olarak ağır gelmeye başlamıştı. Kendini zorlukla attığı duşun altında içini, kalbindekileri suya bırakmış, göz yaşlarının akmasında ve kendine verdiği sözlerde bulmuştu teseliyi...
Onun acı haykırışlarına kapının önünde daha fazla dayanamayan Cankut, kendini nadiren gitigi Zamir ustanın balıkçısına zorlukla atmıştı.
Birbiri ardına doldurdugu rakı kadehlerini içini yaka yaka yudumlamıştı.Güneşin doğuşunu elindeki rakı bardağı ve yüreğinde ki cesetle karşılamıştı. Bian da gelişen ve uygun olacağını düşündüğü kararın, o tek kelimenin bu kadar tarifsiz bir acıya sahip olduğunu ve bundan dolayı onları gelecekte nelerin beklediğini nereden bilebilirdi ki?
Lavin sabah Evran'dan önce uyanmış ve onu hayranlıkla, yüzünün her zerresine dikat ederek seyir etikten sonra gece yanında hangi akla hizmet kaldığını,böyle bir samimiyete nasıl cesaret ettiğini bilemediği için kendine kızıyor ve oldukça utanıyordu.
Elbete hasta olduğunda yanında kalmış hatta boyun girintisine gömülmüş bir şekilde uyumuştu. O anlar aklına geldikçe yanaklarına hücum eden kanın sıcaklığını hiss edebiliyordu.
Evran'ın hafif kıpırdamaya başladığını görünce, dikkatle üzerinde kelepçe gibi sarılmış kolarını kaldırmaya çalıştı. Ilk denemede başarısız olsa da ikinci denemede sevdiği adamın koları arasından çıkabilmeyi başarmıştı.
Aynanın karşısına geçince yanaklarının heyecanlanınca, utanınca kızarmış olmasına lanet etti. Aynada gördüğü kadarı ile yine al al olmuşlar dı. Bir kaç salise sonra aynayı yumruğunu geçirerek parçaladığı anı hatırladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/173613450-288-k315899.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA
Teen FictionKalbi atıyor mu? Sahi o bir kalbi olduğunu dahi hisediyormu ki? Siyahın dahi onun yanında beyaz kaldığı bir adam.. Ve gökkuşağını andıran, melekleri dahi kıskandıracak bir kadın... Bir gün karşısına ona kalbinin atığını, hata o asi yeşil gözlerine...