29.Bölüm

431 49 79
                                    


~Yapılan yorum ve destekleriniz için teşekkür ederim.🙏♠️

~Instagram;

🔜 lavinia_wattpad

~Keyifli okumalar...

~Yazar'dan~

Ateşin bizi yakacağını hepimiz bir şekilde hayat sayesinde öğreniriz. Bu bazen bizim kendi ellerimizle yaktığımız, farkında veyahut farkında olmadan yaptığımız olayların kıvılcımından oluşur.

Elbete hiç birimiz bile bile ateşe yürümek istemeyiz, ancak bazı durumlarda, aldığımız kimi yanlış kararla istemeden de olsa kendi ateşimizi kendimiz yakarız.

Tıpkı Cankut'un yüreğini cayır cayır yakan ateşin alevleri gibi! Kendi karanlık dünyasından, zifiri yanından dolayı sevdigi kadına zarar vermeyip onu kendinden uzak tutmak için, ağzından çıkan tek kelime idamına indirilen sehba olmuştu...

Hem de kendi elleri ile... Sonucunun ağır olacağını elbete biliyordu, ancak bu kadar acı vereceğini, kendisini yaktığı kadar sevdiği kadını da yakacağını düşünememişti.

Mantığın kalbe yenik düştüğünü sandığı o anda, aslında mantığı da çaresizce ve anlık çırpınış ile durumu eline yüzüne bulaştırmıştı...

Lavin'in isteği üzerine Evran onunla gitmemeyi kabul etmişti.

Ancak güvenliği açısından bir nebze de olsa içinin rahat olması için kardeşi dediği adamı, Cankut'u peşinden göndermişti.
Elbete Lavin'in bundan haberi yoktu.

Cankut yanına aldığı adamlar ile abisinin emri üzerine an be an yengesini takip ediyordu. Tabi yanın da bulunan sevdiği kadını görmesi ise tam bir karmaşa alemine sürüklüyordu kendisini.

O gece kızlar rakı ile acının doruklarına ulaşmış ve bitap düşmüş haldeydiler.
Cankut onların içmeye başladığını görünce şaşırdı, her kesin harcı degildi rakı masasına oturmak.

Onlara çaktırmadan gizlice hemen yan taraflarında duran ancak arada çiçekli bir çitin olduğu masaya geçmişti.

Masada her konuşulana saniye saniye tanıklık etmişti. Gülru'nun kendince mırıldandığı o cümleyi dahi, pür dikat dinlediği için duymuştu.

Içindeki yoğun acıdan nefes alamayacağını hiss etse de elden birşey gelmezdi. Bir yola girmişti, yanlış bir yoldu bu. Sonunun nereye varacağını bilmediği, dikenlerle dolu bir yol...

Kızların ilerleyen saatlerde sızdığını ve mekânın boşaldığını görünce onları eve bırakmak için ayarlanmıştı ki, masalarına gelen genç, yakışıklı, mavi gözlü bir adamı görmesi ile duraksadı.

Masaya yaklaşan kişi Çağlar'ın kuzeni Hattâb'dı. Çağlar annesine gece geç döneceklerini haber verince, onların her zaman gittikleri rakı balık yerinde olduklarını bildiği için, babası ve annesi yeğenlerini göndermek istemişlerdi.

Çünkü kızlar her gelişlerinde, rakı şişelerini devirmeden o masadan kalkmazlardı. Bunu bildiklerinden dolayı, evlatları için endişelenen çift çözümü yeğenlerini göndermekte bulmuştu.

Hattâb'ın gelişi ile kızlar her ne kadar kendinde gibi durmasalar da, aslında kafaları ayık ve kendilerindeydiler.

Baş selamı ile kızlara yaklaştı ve gülümsedi.
"Ooo kızlar, allem yapıyorsunuz ve beni çağırmıyor sunuz! Gerçekten çok ayıp!" Yalancı bir kızgınlıkla onlara baktı ve gülümsedi.

Lavin sendelese de ayaklandı ve Gülru'nun önün de ki arabanın anahtarını alıp ona fırlattı.

"Hattâb seninle sonra uğraşırız, şimdi sus ve bizi eve götür!"
"Aynen kuzen, her zaman ki ulusal, mili, iradei hmmm neydi, haa buldum ve kutsal görevini yerine getir ve bizi eve götür! Hasret giderme kısmı sonra canım."

LAVİNİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin