Şu anda at arabasıyla Grey Krallığı'na gidiyoruz. Leydi Grey'in ailesi çağırmış,biz de böylelikle yoldayız. Aslında ben gitme taraftarı değildim ama Jack'in ısrarı yüzünden kabul ettim. Jack ve Leydi Grey'in samimiyeti çok farklıydı. Korkuyordum. Yeniden bir Margaery olayı yaşamak istemiyordum. Ayrıca Anna'nın iki tane çocuğu vardı,Jack ise bana Iliac'tan sonra dokunmamıştı bile. Arabanın tökezlemesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Hava kararmıştı ve ormandaydık.
"Grey'e ne kadar yolumuz kaldı?"
"Yarım saat kadar."
"Tanrım çok acıktım." dedi Nora. Yol boyunca konuşmamıştı.
Yarım saatlik yoldan sonra saraya ulaşmıştık. Sarayın etrafı göletti,küçük bir köprü yoluyla saraya geçebiliyorduk. Kuğular göleti kar gibi kapatıyordu.
"Kuğu mevsimi. 2 ay kadar başımız bunlarla derttedir. 3. ayın başlangıcında buradan uçarlar ve geriye sadece pislikler ve tüyler kalır."
Saray çok büyüktü. Fazla büyük. Beyazdı ancak üzerinde kuğu motifleri altın rengindeydi. Pencereler de öyle. Büyük kapı açıldığında karşımıza kırmızı bir halı,kocaman kristal bir avize,neredeyse saray kadar boyu olan,şelale gibi yerlere uzanan kaşmir kırmızı perdeler, kırmızı halının devamını getiren ve ikiye ayrılan altın trabzanlı merdivenler çıktı. Burası lüks bir yerdi.
"Sol merdivenden çıkın."
Merdivenleri çıktığımızda yemek kokuları burnumuza geliyordu. Yine giriş holü gibi geniş,avizeli ve perdeli bir yemek odasındaydık. Tek farkı altın üçgen oymalı bir şömine ve akilten yapılma bir masa vardı. Kıskanmadım desem yalan olurdu.
"Hoşgeldini Bayan Frost! Kuzeyin kraliçesi. Ben Katherine Grey."
"Memnun oldum."
"Hoş geldiniz majesteleri. Ben Jonathan Grey. Grey Kralı."
Sıcak ve ince bir el kolumu kavradı.
"Majesteleri,sizi kız kardeşimle tanıştırayım. Swan Grey. Size çok benzer."
Summer'ın bal saçları ve kahverengi gözlerine karşın açık kızıl saçları ve mavi gözleri vardı. Soğuk bir tipti. Gözüm istemsiz masaya kaldı. Meyveli paylar,ballı çörekler,limonlu tavuklar,kinler içindeki yahniler,altın tabaklara konulmuş şeftaliler, ufak kaselerde çerezler,salatalar,altın tabaklar,kadehler,çatal bıçaklar ve pirinçler. Bunları süsleyen kocaman bir kuğu ve şamdan. Kuğu gerçek gibi duruyordu. Etrafta yine altın tepsilerde ve altın sürahilerde şarap taşıyan,beyaz elbiseli sarışın ve kumral kadınlar dolaşıyordu. Sofra bizim Arendelle'de bir aylık yemeğimizdi. Masaya oturduk.
"Vylia kuğuyu getir."
Sarışın beyaz elbiseli kadın öne çıktı ve masadaki kuğuyu kralın önüne itti.
"Kuğuların en büyüğü buydu. Lütfen Vylia biraz keserek bize ikram et ve kalanını halk için ayır."
Vylia denilen kadın işini hızlı yapmıştı. Kısa sürede yemeklere daldık. Hayatımda bu kadar lezzetli yemek yememiştim. Daha sonra müzik başladı insanlar dansa geçti.
Iliac
Hazır masa biraz boşken ve herkesin dikkati danstayken Summer'ın yanına gittim. Gitgide kalabalıklaşmıştı zaten. Beni fark etti ve gülümsedi.
"Gelsene Iliac,biraz daha şarap ister misin?"
"Hayır,fazlasıyla içtim."
"Buranın üzümü çok meşhurdur. En güzel şaraplar burada yapılır."
"Ne güzel."
Yanına oturdum.
"Sana sormam gereken bir şey var."
"Elbette." Bir yandan da şeftaliyi hızlı hızlı çiğniyordu.
"Babama ilgi mi duyuyorsun?"
Çiğnemesi yavaşladı elmalı paydan bir dilim daha aldı. Tavuğun butundan kopardı ve tabağına koydu.
"Kral Jack tüm kızların hayalindeki erkek. Elbette ben genç bir kızım önüme gelene aşık olabilecek aptallıktayım. Kraliçe Elsa çok şanslı bir kadın ama her zaman platonik olarak kalacak."
Şaraptan bir yudun aldı. Annemi sandalyesine otururken gördüm. Babamın sesi yanımızda duyuldu.
"Leydi Grey benimle dans eder misiniz?"
Bu da neydi böyle? Bir kraliçeyi masada yalnız bırakıp nasıl onurunu küçük düşürebilirdi? Summer anneme baktı ve cevap verdi.
"Elbette Kral Frost."
Anneme baktım. O bunu hak etmiyordu. İstese onun tüm mülkünü alır Gardiyankent'e yollardı. Swan yanıma geldi.
"Summer'a çok dikkat et. Dışarıdan adı gibi görünse de içinde fırtınalar kopuyor."
Yerine geçti. Babamla Summer hararetli bir şekilde dans ediyordu. Fazla yakındılar. Kafamı oraya çevirdiğimde öpüşmek üzerelerdi. Artık sinirim doruktaydı. Annemi kimse küçük düşüremezdi. Ayağa kalktım ve bağırdım.
"Durdurun müziği! Durdurun!"
Herkes bana döndü. Summer'ı kolundan tuttum ve masaya ittim.
"Napıyorsunuz siz? Baba bu ne cürret? Herkesin içinde bir kraliçeyi nasıl masada yalnız bırakıyorsun? Gurunu ayaklar altına alıp ona metres gibi davranabiliyorsun? Üstüne bir de öpüyorsun?"
"Laflarına dikkat et Iliac! O bulunduğumuz sarayın sahibi."
"Ama senin karın değil. Ya sen Summer? Platonikmişmiş! Nasıl kendi ülkende evli ve senden iki kat yaşlı bir adamı öpebiliyorsun? Sürtüklük yapmak hoşuna mı gidiyor?"
"Iliac yeter dedim?"
Tokadı yemiştim. Gözümden yaşlar süzüldü. 5 saniyelik sessizlikten sonra boynumu dikleştirdim.
"O kadın yüzünden kendi kızına tokat attın."
"Iliac ben özür..."
"Benden özür dileme. Özür dilenmesi gereken biri o masada oturuyor ama seni affedeceğimi sanmıyorum."
"Iliac lütfen..." Sarılmaya çalışmıştı.
"Dokunma bana. Lütfen tacını geri ver ve Gardiyankent'e geri dön. Seni bir daha görmek istemiyorum Jackson Overland."
Ona eski ismiyle hitap etmiştim. Geçmişi kalbini yaralıyordu. Winter'ı aldım ve altın kaplama saraydan çıktım. Peşimden gelenleri duyuyordum. Ancak gürültülü bir ses daha vardı. Kontrolden çıkmış ve yanan bir araba bana doğru geliyordu. Çok yakındı hızlı düşünmeliydim. Winter'ı uzağa fırlattım ve arabanın sıcaklığı bedenimdeydi.
"ILIAC!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frozen Love (Elsa-Jack)
FantasyOnlar kendi masallarından çok bizim masallarımızın kahramanı Onlar içimizden biri Ve onların şaşaalı hayatları buzdan ipliklerle örülüyor. Okurken Kuzey'in tüm soğuğunu içinizde hissedeceğiniz bir hikaye... Tüm hakları saklıdır. ©