Onuncu Bölüm

2.3K 184 18
                                    




ONUNCU BÖLÜM





"Yalvarıyorum açın şu kapıyı... Lütfen! Sefa'nın nasıl olduğunu bana gösterin."

Hazal, saatlerdir kapıdaki adamlara yalvarıyordu. Sesini duyan yok muydu? Bu adamlar nasıl bu kadar sesine tepkisiz kalabiliyorlardı. Dikkatlerini çekecek bir şeyler yapmalısın Hazal.

Genç kız çaresizce düşünmeye başladı. Ne yapmalıydı? Nasıl onların dikkatini üstüne çekebilirdi? Bu eve hırsızlık yapmak için girdiğinde yaptığı şey aklına geldi. Ah tam bir aptallıktı! Kadınlığını kullanarak karşısındaki adamı tekrar kandırma fikri onu huzursuz etti. Bu deliliği bir kere yapmıştı. Şimdi yeniden yapmak hem utanç verici hem de çok riskliydi.

Hazal, alt dudağını ısırdı ve gözlerini sımsıkı yumdu. İki gündür bu odadan çıkamıyordu. Mirza denen adamdan ses seda yoktu! İki tane dev gibi adamı kapısına dikmiş ortalıktan kaybolmuştu. Sefa'ya ne yaptıklarını deli gibi merak ediyordu. Belki onu bir odaya kapatıp işkence ediyorlardı? Belki de özellikle onun gözleri önünde önce onu oyuna getirmek için iyileştirmişlerdi? Onu kandırmış olabilirler miydi? O ruhsuz acımasız heriften her şey beklenir.

Hazal, yumduğu gözlerini yavaşça açtı. Gözlerinin önündeki beyaz kapıya bir süre dalgınca baktı. Bir karar vermeye çalışıyordu. Derin bir nefes aldı ve aniden çığlık kopardı. Kendini yer atmıştı. "Ahh! Yardım edin! Çok kötüyüm!" diye inledi, ağlamaklı bir sesle.

Kapı kilidinin çevrildiğini duyunca içten bir zafer çığlığı attı. Sonunda onlara sesini duyurabilmişti.

"Ne oldu?" dedi uzun boylu, sivri burunlu adam. Hazal, bu adamı hatırlıyordu. O gece bu eve girerken kapıda kandırdığı adamdı. Bu adamın ona karşı farklı bakışlarını o gece de anlamıştı ve tedirgin olmuştu. Ama bu adamın ona olan zaafını yeniden kullanmayı aklına koydu. Sefa'dan haber alması gerekiyordu. Bu odadan bir şekilde çıkmalıydı.

"Ayak bileğim... Burktum sanırım. Çok acıyor."

"Seyit, istersen önce Mirza Bey'e haber verelim," dedi diğer adam. O da bir o kadar ürkütücü ve soğuktu.

Hazal, hemen araya girmek istedi. "O kadar bekleyemem. Çok kötüyüm, ahh!" diye inledi ve ağlamaya başladı.

"Görmüyor musun kızı Fatih? Mirza Bey'e sonra haber veririz ..."

Seyit, genç kızın inleyerek ağlamasını görünce yüzünü buruşturdu. Kalın kaşlarını çatarak homurdandı. "İyi tamam... Ne yapacağız? Doktoru mu çağıracağız?"

Hazal, hayatının oyunculuk rolünü oynuyormuşçasına ağlayarak acı çekmeye devam etti. Oyunculuk yeteneğinin bu kadar üst düzeyde olduğunu yeni öğreniyordu. Ah Hazal ah! Başına daha ne işler alacaksın!

Az önceden beri Sefa'ya nasıl ulaşabileceğini düşünüp duruyordu. Tamam, kapı açılmıştı ve ilk hedefini başarıyla tamamlamıştı ama doktora gitmek onun hiçbir işine yaramayacaktı. Asıl hedefi Sefa'ya ulaşmaktı ve onu doktora götürürlerse yine Sefa'dan haber alamayacaktı. Aklını kullan Hazal! Hadi çalıştır şu saksıyı!

Aklına gelen güzel bir fikir ile aniden gözleri parıldadı. "Doktora gerek yok. Sefa doktor zaten... Yani şey, tıp okuyor. O anlar ciddi bir şey olup olmadığını," diye yalan uydurdu. İnandırıcı olmuş olmasını diliyordu.

Fatih, Mirza Bey'in kesin talimatını bildiği için hemen, "Yok olmaz. O adamla bir araya gelmeniz yasak," dedi boğuk bir sesle.

Hazal, karşısındaki çirkin suratlı adamı öldürmek istiyordu. Aldığı yanıtla içinden bir küfür savurdu. Aman Mirza Bey'inizin sözünden çıkmayın sakın!

KARANLIK NEFES (HIRSIZ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin