"Hey, merhaba." oturduğum masamda el sallayıp nerede olduğumu belirttim.
İki saat önce Serap'la bir lokantada buluşacağımıza anlaşmıştık. Gerçi bu onun fikriydi ama benim açımda sorun yoktu çünkü benim de yemek yemem gerekiyordu. Serap, yüzünde hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi ve benim olduğum masaya taraf gelmeye başladı. Yarısı dolu olan masaların arasından geçerken ben de,
"Daha uygun bir zaman olamazdı." dedim.
"Ha, evet ben de ondan şüpheliydim. Seni aradım ama ulaşamadım." yanıma geldikten sonra birbirimize sarıldık. Daha sonra karşıma geçip oturdu.
"Biraz hava almak istedim." dedim ben de masama otururken. "Yani dışarıdaydım. Bilirsin, pek yerinde duran bir insan değilim." gülümsemeye çalıştım ama beceremedim.
Serap ise etrafına bakınmaya başladı. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı. Sonunda, "Biliyorum." dedi "yemek yemeye ne dersin?"
_____________
"Senin için konuştum onunla ama pek niyeti var gibi görünmüyor." dedi Serap son bir dilim kalan pizzayı ağzına götürürken. "Hem... Senin için de böyle olması yararınaymış."
"Onun yararına mı?"
"Hayır, hayır. Senin açından öyle söyledi. Oğuz, belki biraz kendine gelmen konusunda hakkı var diye düşünüyor."
"Hadi ama Serap. Benim otoriter bir iş hayatına sahip olduğumu biliyorsun. İşe kendimi bu kadar kaptırmışken sonra da başıboş bırakılmak ne kadar acı verici bir düşünsene."
"Biliyorum."
"Ayrıca bana verilen şu dosyayı defalarca okudum ve benim işten atılmama sebep olacak herhangi bir şey bulamadım."
"Dosya mı?"
"Evet. Şu, işten çıktığıma dair olan dosya. Ah, tanrım bu çok saçma."
Artık yemek yemeyi bırakmıştım. Bir dilim pizza hâlâ tabağımda duruyorken, Serap çoktan pizzasını bitirmişti. Başımı yan taraftaki masalara çevirdim. Nerdeyse hepsi dolmuştu ve ortama uğultuların arasına çatal kaşık sesleri de eşlik ediyordu.
"Yani, hayat bazen işleri biraz abartabiliyor." dedi Serap. Yüzümü çevirip ona baktığımda o da konuşmasına devam etti. "Ama önemli olan bizim hayata nasıl baktığımız. Öyle değil mi? MilanCole şirketi büyük bir yer. Oraya kimlerin girip çıkacağı belli olmuyor. Belki de senin zamana ihtiyacın vardır. İşleri daha iyi yolunda gitmesi için mesela."
"Belki son zamanlarda bazen geç kalmış olabilirim. Ama..."
"Buket. Burada sorun işe ne zaman gelip gelmediğin değil. Sensin. Anladın mı? Dönüp neler yaptığına bir bak. Üst düzey lisansına sahip olanlar bile kontrolünü sağlamak için bir psikiyatriste başvurabiliyorlar. Peki sen kendin için ne düşünüyorsun."
"Serap..."
"Bak dinle. Benim arkadaşımsın. Evet. Ama gerçekten kendini toparlaman gerekiyor. Burada tanıdığım birisi vardı. Sana bu konuda yardımcı olabilir."
Daha sonra yan sandalyede duran çantasını alıp içini karıştırmaya başladı.
Neler duyuyordum böyle? Psikiyatrist mi? Bu o değildi. Bu Serap olamazdı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken, sürekli duyduğum cümle, kendine gelmelisin oluyordu ve bu beni öldürmekle eş değer sayılırdı. Bunu bir de güvendiğim insanlardan duyunca...
"Kartı bulamıyorum, buralarda bir yerde olması gerekiyordu."
Sarı düz saçları, yüzünden aşağı doğru sarkmıştı ve hâlâ çantasını karıştırıyordu.
"Serap, buna gerek yok, gerçekten. Bir psikoloğa görünmem gerekmiyor, bunu kendim halledebilirim." Kendin mi? Neyi halledeceksin? Neyin var ki?
"Hayır hayır bu, psikolog değil. Bir danışman."
"Danışman?"
"İş hayatı, kazanç, verimlilik. Bu tip konularda destek verebilen biri." başını kaldırıp bana baktı. "Ne... Ne oldu?"
"Bunlar ne demek oluyor?"
"Ne demek mi oluyor?" çantayı masanın kenarına bıraktı ve gözlerimin içine baktı. "Sana tek bir şey soracağım Buket. Sana verdiğim parayı fatura için ödedin mi?"
Hedefi şimdi de on ikiden vurmuştu. Faturayı neden sorsun? Ondan sadece borç almıştım. Ama bakışlarındaki o anlam veremediğim görüntüyü şimdi daha iyi yakalamıştım. Bir tür şüphe anlamı taşıyordu.
"Evet, ödedim." derken sesim çatallaşmaya başlamıştı bile.
"Ödedin demek. İşlerin böyle olacağını biliyordum Buket. Ama içimde yine de bir arkadaşlık duygusu vardı ve merak ettiğim için arayıp sormak istedim. Telefonlara cevap vermeyince de endişelenmeye başladım. Yarıda kalan işi bırakıp seni görmek için Eastrom'dan kalkıp bugün evine gitmiştim. Daha doğrusu ben daha arabamdan inmeden senin evinin önündeki garajda öylece kala kalmıştım. Neden biliyor musun? Çünkü tesisatçıların evinden ayrıldığını gördüm."
Hâlâ gözlerimin içine bakıyordu. Kapana kısılmış gibi hissettim. Bu civardaki elektrikçilerin kolay kolay evlere gittiği olmuyordu. Ya elektriği bağlamak için giderlerdi ya da tam tersi için. Evimin elektrik kesintisine uğradığını anlamıştı artık.
"Serap, üzgünüm." elimi ona uzatmak için öne doğru eğildim ama o kendini geri çekti.
"Hayır, sakın. Tanrım bunu tahmin etmeliydim. O parayı içkiye verceğini nasıl da düşünemedim."
"Serap, bunları neden söylüyorsun? Benim böyle bir şey yaptığımı nerden bili..."
"İçki kokuyorsun Buket. Buraya geldiğimden beri bunu anlamıştım ama sırf sen üzülmeyesin diye ağzımı açmadım. Ama görünen o ki, arkadaşlığımızdan güven duygusu kalmamış. Eski Buket gitmiş ve yerine, sanki tanımadığım bambaşka biri gelmiş. Şimdi bunların ne demek olduğunu anlıyor musun? Al. Benden bu kadar." elinde tuttuğu kartı önüme koydu. "Gitmeden bir faydam olsun istedim. Hesabı ben öderim."
Çantasını eline alıp masadan kalktı. Birkaç adım uzaklaşmıştı ki sırtı dönük bir şekilde yerinde durduğunu fark ettim. Daha sonra dönüp bana baktı.
"Aslında doğrusunu söylemek gerekirse, ben Oğuz'la hiç konuşmadım. Onun bu konuyla bir ilgisi yok ve şuan ailesiyle birlikte kayak tatiline gitmek için havaalanında uçağını bekliyor. Bunun için üzgünüm." dedikten sonra derin bir nefes alıp verdi. "Gitmem gerek."
Ona dur gitme mi demeliydim? Hayır böyle bir şey yapmayacaktım. Benden belki de öyle dememi istiyordur. Ama hayır, onun bir şey daha söyleyeceğini sandım ama söylemedi. Normal adımlarla tekrar uzaklaştığını, hesabı ödeyip lokantadan çıktığını gördüm.
Beni gerçekten düşünüyor muydu? Peki neden Oğuz'u bana karşı savunmak istedi? Onu yeterince tanıdığını sanmıyordum. Belki de yanılmıştım. O sadece bir yönetici ve sahip olduğu yer yüksek bir mevkiydi. Ama Serap'ın böyle davranmasının bir nedeni olabilir mi bilmiyordum.
Ve ben, yeterince acı çektim. Düşünebildiğim tek şey kendimdi ve bunu başarabilecek olan da. Kimsenin psikoloji dersini vermesine gerek yoktu.
Masanın üstünde duran Serap'ın bıraktığı, üzerinde "Danışman" yazılı olan kartı hızla alıp avuçlarımın arasında ezdim
Gitme vakti Buket.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YOLCULUK
Mistério / Suspenseİş hayatına kendini adamış bir kadın. Bir gün nedenini bilmediği bir sebepten ötürü işten çıkartılır. Bunun peşine düşse de kimse kendisine pek yardımcı olmuyordur. Zor durumda kalan Buket, bu şehirden gitmeye karar verir. Ancak yapacağı bu yolculuk...