Etraf yeterince kararmıştı. Ön farları yakılmış olan Siyah Jeep karanlığı yararak ilerliyordu. O an yoldaki tabela gözüme ilişti.
STARWOOD : 310 KM
Daha yolum vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Önümde oturan iki kişi teypten açtığı kısık sesli müziği dinlerken kendi aralarında konuşuyorlardı.
"Bir tane de benim için açsana." diye sordu şoför koltuğundaki kişi. Murat poşetten çıkardığı birasıyla öylece ona baktı.
"Şuan araba kullanıyorsun Mert."
Demek adı Mert'miş.
"Ne olmuş yani? Sorun olmaz merak etme. Sadece bir tane. Hadi kardeşim."
Murat elinde tutuğu birasının kapağını açıp Mert'e uzattı. Daha sonra bir bira daha çıkardı ve bana baktı.
"Biliyorum garip soru olacak. İster misin?"
"Hayır, teşekkürler." başımı cama dayadım ve önümdeki karanlığa baktım. Murat elindeki birayı kafasına dikti. Hemen hemen yarıya kadar birasını bitirmiş olan Mert de:
"Bu çok iyi geldi." dedi.
"Şunlardan bizimkilere de götürelim diyorum. Azıcık kendine gelsinler."
"Oğlum var ya harbiden öyle."
İçerisi bira kokmaya başlamıştı. Tanrım, nasıl bir şeyin içine düşmüştüm böyle. Bunlar hep MilanCole şirketinden atıldıktan sonra oldu. Serap dediğim; arkadaşım, kardeşim yerine koyduğum insan bana sırt çıkmamıştı. Şimdi de bu hallere düşmüştüm. Ve şu... Mert miydi? Sürekli dikiz aynasından gözlerini üstüme dikip duruyordu. Bir yola, bir bana. İçime korku dalgası yayılmaya başladı. Gözlerimi tekrar cama, karanlığa diktim.
Murat ikinci birasını da açtı ve kafaya dikti. Daha sonra Mert ile bakıştılar. Daha sonra Mert'in baş salladığını fark ettim.
Umarım... umarım düşündüğüm şey olmaz. Yok yok, hayır. Hayal görüyorsun Buket. Zarar vereceklerini sanmam. Peki o zaman, neden...
Siyah Jeep anayoldan ayrıldı ve sağa doğru toprak yola girdi. Kalbim deli çarpıyordu. Camın ardındaki anayol benden uzaklaşıyordu. İkisine döndüm.
"Neden anayoldan çıktık?"
Murat bana döndü ve yüzünde o korkunç gülümseme vardı.
"Merak etme güzelim, bu yol daha kısa, erken gideriz."
Tamam, anladım. Bu yolun sonu nereye varacak tahmin edebiliyorum.
"Aslında şey, ben burda insem iyi olacak."
"Hadi ama ne güzel sohbet ediyorduk."
"Lütfen durur musun?"
Murat Mert'e baktı.
"Sanırım bu güzel bayanı kırmamamız gerekiyor. Şu kenarda dur. Burası daha iyi."
Ne için iyi.
Kalbim deli atıyordu ve neredeyse yerinden çıkacak gibiydi. Araç kenara yanaştı ve aniden durdu. Murat dönüp bana baktı.
"Burda bırakacaz seni. Ama veda etmeden olmaz değil mi?"
_________
Arka kapının açıldığını ve Murat'ın elleri örümcek kolları gibi beni sarmaya çalıştığını fark ettim.
"Dokunma bana!"
Direnmeye çalıştıkça güçsüzleşmeye başlıyordum. Gözlerimdeki yaşlar akmaya başladı. Korkuyordum. Çok korkuyordum.
"Mert yardım et!" diye çağırdı Murat.
Murat beni yakalamaya çalışsa da bunu başaramıyordu. Her yeri, gözlerimde akan yaşlardan dolayı bulanık görüyordum. Sol taraftaki kapının açıldığını fark etmemiştim bile. O sırada boynuma bir kol dolandı ve beni çekerek arabadan dışarı çıkarttı. Bu Mert'ti. Daha sonra geri geri beni sürükleyerek arabanın ön tarafına götürdü. Boynumda kolunu çektikten sonra kollarımı arkada tutup benim, hareket etmemi zorlaştırmaya çalıştı.
"Yardım edinn! İmdatt!"
"Seni kimse duyamaz bebeğim." diyen Murat bana taraf geliyordu. Arabanın farından dolayı yüzünün yarısı karanlıkta kalmıştı. "Burda bizimlesin."
"Lütfen lütfen lütfen, bana dokunmayın, size yalvarıyorum. N'olur bırakın gideyim."
Artık ağlıyordum. Gözlerimdeki yaşlar sel gibi akıyordu. Yalnızdım. Bu ıssız, yaprakları olmayan ağaçlardan oluşan karanlık ormanda yalnızdım.
Arkamda kollarımı tutmuş olan Mert'in beni koklayıp nefesini içine çektiğini hissettim.
"Lütfeenn." ağladığım için ağzımda çıkan bu kelime onları durdurmaya yetmemişti. Sanki tam tersini yaşattırıyordu.
Murat gelip bana dokunmaya başladı. Bedenimi süzüp ellerini kalçalarıma, ordan yukarı doğru yavaş yavaş kaydırdı. Sonra ellerini karın boşluklarımdan yukarı göğüslerime götürdü.
Nefesim kesildi.
Nefes alamıyordum.
Sadece ağlıyordum.
Dünya o an benim için durmuştu. Her şey durmuştu. Burası benim son durağım olacaktı."Önce sen sonra ben." diyen Mert'in kulağımın ardındaki o bira kokulu nefesini hissettim. Murat pantolumun ince kemerini açmak için elini oraya indirdi.
Hayır.
Nefes alıyordum.
Evet.
Daha derin nefes almaya başladım.
Gözlerimdeki yaşlar durmuştu artık.
Bundan sonra hiçbir şeyin önemi yoktu.
Daha da derin nefes alıp vermeye başladım.
Ben bir kadınım.
Hak etmediğim şeyleri yaşamak istemiyordum.
Ben bir kadınım.
Ben ezik değilim.
Ben korkak değilim.
Ben...
Korkak...
DEĞİLİİMM...
Başımı kaldırıp Murat'a baktım. Kemerimi çözmüş ve ardında pantolumun düğmelerini açmaya çalışıyordu.
Ayağımı geriye götürdüm ve son sürat onun bacak arasına vurdum. Eğilip bükülen Murat can acısıyla bağırdı. Ardında göğsüne sert tekme atıp onu yere devirdim.
Tekmenin etkisiyle beni tutan kişiyle bir adım gerilemiştik. Kafamı öne eğip ardında sert bir şekilde geriye savurdum. Burnu kırıldığını gösteren bir ses duydum.
Daha sonra kollarımı serbest bıraktı. Ben de yerimde dönüp ona baktım. Elleri burnundaydı ve kan akıyordu. Onun hamle yapmasına izin vermeden ellerimi yumruk yapıp onun boğazına savurdum. Öğürmeye başladı. Nefesi kesilmişti. Ona fırsat vermeden omuzlarından tutup eğdim ve karnına diz geçirdim. Daha sonra elbiselerinden tutup yere doğru devirdim.
Mert yerde acı içinde kıpırdanırken, Murat'ın da öbür tarafta, elleri bacak arasında can çektiğini gördüm. Onun yanına gidip yüzüne tekme savurdum. Daha da bağırmıştı.
"Aaahh!"
"Geber! Hayvan!"
Sonra orda koşarak geldiğimiz yöne doğru uzaklaşmaya başladım. Daha bir kaç metre gitmiştim ki Jepp'i düşündüm.
Geri dönüp arabaya bindim. Titrek ellerimle kontağı çevirirken önümdeki yolda, yerde yatan kişilere baktım. Hâlâ yerde kıpırdanıyorlardı.
Araba çalıştı.
Geri vitese taktım ve anayola doğru geri geri patinaj yaparak sürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YOLCULUK
Misterio / Suspensoİş hayatına kendini adamış bir kadın. Bir gün nedenini bilmediği bir sebepten ötürü işten çıkartılır. Bunun peşine düşse de kimse kendisine pek yardımcı olmuyordur. Zor durumda kalan Buket, bu şehirden gitmeye karar verir. Ancak yapacağı bu yolculuk...