Bilin bakalım bugün ne oldu, lise hayatımda ilk defa biyoloji dersinden kaçmadım, uslu uslu sıramda oturdum ve biyolojici sınıfa girip etrafı süzdüğü ve beni fark ettiği an, "Aramıza yeni biri mi katılmış?" diyerek beni ayağı kaldırdı ve kendimi tanıtmamı istedi. Diyemedim ki hocam ben siz yokken burdaydım da dersinize girmedim çünkü mantarların zartzurtları hiç beni alâkadar etmiyor, diye. Tabii o sırada herkes altına sıçıyor, ben paçamdan işiyorum çünkü kendimi Park Chanyeol olarak tanıtıyorum ve şansa bakın, Park Chanyeol de hiçbir biyoloji dersine girmediğinden biyolojicimiz oltaya kapılıyor ve bundan sonra benim adım Park Chanyeol. Selam, hayatıma şerefsiz bir şarlatan olarak devam ediyorum.
Yixing konuşma grubumuzu son gaz taciz ediyor, neymiş efendim Junmyeon onu omzunda taşımış ama bizim koyunun öylesine çişi gelmiş ki neredeyse maserati gibi herifin ensesine salıverecekmiş. Minseok maserati lafı geçince salya akıtmaya başlıyor, herifin zayıf noktaları şaraplar ve lüks arabalar resmen ama gelin görün ki her sabah bir bardak ballı zencefilli sütünü içip bisikletiyle okula geliyor.
Chanyeol bu sabah mesaj atmıştı, prova yapabileceğimiz yeri ayarlamış bu yüzden dersin ortasında güç bela işeme izni aldım, hocamız da yeni öğrenci olduğum için kıyak geçip beni saldı. Bu herifin derslerle alakası olmadığından şu an arka bahçede otlandığından eminim. Hoplaya zıplaya merdivenlerden inip dışarıya, arka bahçeye fırladığımda tıpkı tahmin ettiğim gibi Chanyeol bir seksen beş çimenlere uzanmış beni bekliyordu.
Yanına gidip onun gibi çimenlere serildiğimde başını kaldırıp eline yasladı ve bayağı bir uzamış olan saçlarıma, artık gözlerime girmesinler diye taktığım papatyalı tel tokalara dikti gözlerini. Parmakları tokalardan birine atılıp saçlarımdan çektiğinde sinirle söylendim ama bir şey yapmadım çünkü şu an saçlarında olan papatyalı tokam ne de güzel duruyordu öyle.
"Şu ayarladığım yere gidip bir an önce çalışmaya başlayalım." dedi tekrardan yanıma uzanırken.
"Evet, geç bile kaldık." diye onayladım onu.
"Gece yarısı alırım seni." dedi fısıldayarak. Yavaşça bakışlarımı ona çevirdim ve gözlerimi devirdim. "Evi başıma yıkmamaya çalış, olur mu?" dedim yapmacık bir tatlılıkla.
Sırıtarak, "Elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin," dedi derin bir nefes alırken ve devam etti, "evi başına yıkmak için yani." sonra da hoş bir kahkaha koydu ortaya.
"Bak bakalım sonra dünyanı nasıl başına yıkıyorum." dedim abartısız bir sinirle. Olduğu yerde ayaklanıp kıçını silkeledikten sonra elini uzatıp benim de kalkmamı sağladı. Ani çekişiyle göğsüne yapıştığımda kulağıma fısıldadığı kelimeler yine beni bir enkazın altında bıraktı.
"Öyle kolay kolay yıkılmana izin vermem, Byun."
☆☆☆
Eve nasıl gittiğimi bilmez halde, sağımı solumu ayırt edemeye edemeye yatağıma atlamış ve gecenin yarısı kapıma dayanana kadar Chanyeol'ün bugün okulda dediklerini düşünüp durmuştum. Matematik, fizik falan laga lugaydı, hiçbiri Park Chanyeol'den karmaşık ve zor değildi, en zor bu herif çözülüyordu. Yemin ederim, bazen kafasını duvara sürte sürte kıvılcım çıkartmak, 'ulan içindeki yerim ne şimdi, açıklasana' diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum ona.
Sıkıntıyla odamda göz gezdirirken masada duran tabaktaki vişne çöpleri dikkatimi çekti. İşte Chanyeol de beni bu garibanlar gibi harcıyordu. Hayattaki yerim resmen vişnesi yenmiş saplardan ibaretti ama eğer siz de benim gibi keyifçinin tekiyseniz o sapları birbirine düğümleyerek bir taç yapar, iskandinav kralı edasıyla saçlarınıza takarsınız. İşte biz kaybedenlerin tutundukları dallar o kadar zayıftır, öyle zayıftır ki küçücük ayrıntıları memleket meselesine çeviririz. Ayrıca iskandinavya krallık sistemiyle mi yönetiliyor zerre fikrim yok, haberiniz olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rollerdisco king | chanbaek
Fanfictionhangi daldan koparmışlar seni bilmiyorum ama yaprakların penceremin kenarında duruyor, rüzgar uçurmasın diye içeri mi alayım yoksa elimdeki kibritle tutuşturayım mı seni