Sabah uyandığımda başım Chanyeol'ün uzattığı bacaklarının üzerindeydi ve saçlarım seviliyordu. Hafiften ona döndüğümde kafasını eline yaslamış, bir yerlere dalmış da derin derin bir şeyler düşünüyormuş gibiydi. Yixing ve Junmyeon ise ortalıkta yoktu.
"Günaydın, bazlama. Yixing ve Junmyeon nerde?" diye sordum hiç istifimi bozmadan. Parmakları saçlarımda öyle güzel dolaşıyordu ki hiç keyfimi bozasım yoktu.
"Konuşmak ve biraz hava almak için sahile gittiler. Daha doğrusu ben gönderdim ikisini."
Derin bir nefes aldım. Her zaman en neşeli ve en kaygısız gözüken insanlar en büyük darbelerini hayattan alırken, ciddi anlamda içi pislikle dolu insanlar nasıl güllük gülistanlık yaşayabiliyordular anlayamıyordum. En çok gülen en büyük acıları çekiyordu, en dik duran ruhu en kambur olandı özünde. Bu beni içten içe yaralayıp çürütüyordu.
"Kalk da kahvaltı hazırlayalım." dedim ayaklanırken, o da peşime takıldı. Mutfağa girip çanak çömlek ne varsa çıkarıp işe koyuldum, bir yandan da Chanyeol'e emirler yağdırıyordum.
"Saçın yakışmış." dedim vişne reçeli kavanozunu açmaya çalışırken. Yixing bunu ne biçim sıkıştırmıştı ya?
Sırıttı domates doğrayan Chanyeol. "Teşekkürler, gururum okşandı."
O sırada hâlâ kavanozla cebelleştiğimden kıpkırmızı kesilmiştim ve ellerim yanıyordu. En son Chanyeol dibimde bitti ve göz devirerek kavanozun kapağını tek seferde açtı. Sinirle iç çektim.
"Şovmensin sen, şovmen."
Masa sonunda kurulduğunda karşılıklı oturduk. Ekmeğime vişne reçelini iyice sürerken Chanyeol beni izliyordu. İçimdeki ekmeği ona uzatma dürtüsünü çok fena bastırmaya çalıştım ama inanın bana, bu herifin üstümdeki himayesi karşı konulamayacak kadar kuvvetliydi. Vişne reçeli sürdüğüm ekmeği ona uzattım. Yüzünde oluşan zafer gülümsemesiyle ekmeği kaptığı gibi büyük bir ısırık aldı. Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştu benim de.
"Çok mu seviyorsun vişneleri?" diye ani ve beklemediğim bir soru sorduğunda bakışlarım onda kaldı. Senin şu dudakların olmasa benim vişnelerden haberim dahi olmaz demek istedim.
"Evet, çok severim. Niye vişne kılığına girip kapıma mı dayanacaksın?" diye kestirip attım ama yüzümdeki tebessümün çok bariz olduğuna emindim. Bu aralar çok fazla yaptığı göz devirme eylemini tekrarlarken, "Vişne kılığına girmeme gerek yok, zaten yeterince tatlıyım." dedi çenesini eline yaslarken.
Kusuyormuş gibi yaptım. "Vişneler ekşi olur, bebeğim." dedim dil çıkararak. Bir anlığına yüz ifadesi değişirken ne olduğunu anlamadım ama hemen toparladığından boşverdim. Kendisi ikizler burcunun beden bulmuş haliydi ne de olsa.
Kahvaltımız bitince ortalığı toplayıp yorgunlukla tezgâha yaslandıktan sonra ben tüm bulaşıkları yıkarken, bulaşık yıkamaktan da nefret ederim, öylece sandalyede oturup beni izlemiş Chanyeol'e sertçe baktım. İzbandut gibi herifsin, gelip biraz yardım etsen incilerin dökülmez demek üzereydim ki aniden ayağı kalkıp beni tezgâh kendi arasında sıkıştıran Chanyeol'le kalakaldım. Kollarını tezgâha dayayıp üzerime eğilirken, "Bir şey mi demek üzereydin?" diye sorguladı.
Dibime girmiş suratını işaret parmağımı alnına yapıştırıp ittirdim. Kolunu indirip, yanından geçip giderken, "Hayır, bir şey dememi mi isterdin?" diye karşılık verdim ona.
Oturma odasının camına doğru ilerleyip araladığım perdeden dışarıyı izlerken arkama dönmemle Chanyeol'ü dibimde bulmam bir oldu. Korkarak sıçradığımda, "Kafayı mı yedin, ne hortlak gibi dolanıyorsun peşimde?" diye azarladım onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rollerdisco king | chanbaek
Fanfictionhangi daldan koparmışlar seni bilmiyorum ama yaprakların penceremin kenarında duruyor, rüzgar uçurmasın diye içeri mi alayım yoksa elimdeki kibritle tutuşturayım mı seni