Sanırım az önce guaj boyamın üzerine oturdum ve şu an kıçımda koca bir kırmızı boya lekesi var. Atölyemin altı üstüne girmiş, elimde fırçayla oradan oraya koşturuyorum. Odanın köşesindeki pikapta Yixing'in geçenlerde kaydedip gönderdiği plak çalıyor. Kocaman bir vişne ağacı çizdiğim tuvalime bakıyorum. Tüm bu ortam inanılmaz nostaljik hissettiriyor. Yixing'in sesi, tuvalim, tüm her şey... Bal seslim, portakallar ve Junmyeon ile ilgili amatör bir kayıt yapıp garip bir şekilde patlamıştı. Şimdilerde Amerika'da Junmyeon tedavi olurken o da hem Jun'un yanında oluyor hem de kariyerini yürütüyordu. Junmyeon da eskisinden daha iyiydi. Yixing ile sık sık haberleşiyor, tatillerde hep birlikte seyahat ediyorduk. Sesini duydukça özlemim artıyordu sanki. Minseok da dünya turu yapıyordu. Kendine ait bir Youtube kanalı vardı ve sürekli yolculuklarını paylaşıyordu. Ben ve Chanyeol eğitimimizi tamamladıktan sonra Fransa'ya yerleşmiştik. O gece olan sergiden sonra harika sanatçılarla çalışma fırsatı bulduğumdan buranın sanat camiasında bilinen bir isim olmuştum. Dünyanın birçok yerinde rollerdiscolar açmıştık. Herkes bir yerlere dağılmış gibi gözükse de hâlâ birdik.
Tüm bu karışıklığın içinde aptal gibi gülümserken aklıma ışık hızıyla karşı komşuma uğramam gerektiği gelmişti. İki hafta sonra Lyon'da önemli bir sergim vardı ve bitirmem gereken son bir tuvalim kalmıştı. Bunun için fotoğrafçı olan karşı komşumdan bir ricam olmuştu. Hızla odayı öylece bırakıp kıçımdaki hâlâ kurumamış boya iziyle komşumun kapısına dayandım. Beyefendinin kapıya gelmesi on dakika sürmüştü.
"Sen gece gündüz kapıma mı dayanacaksın, tipsiz?"
Ha bu arada, komşum gerizekalı Sehun'dan başkası değildi. Suratında ışık ötesi mi, kızılötesi mi bilmem ne gözlüğü ve elinde siyah eldivenleri olduğuna göre fotoğraf odasından çıkmıştı.
"Sana dediğim fotoğrafları halletin mi?" dedim onu kenara ittirip içeri geçerken. Ben fotoğraflara bakmaya giderken o da arkamdan söyleniyordu. "Evet, tam da getirecektim."
Sehun, okul bittikten sonra iyi bir fotoğrafçının yanında eğitim almış, sonrasında ünlenip sanat camiasına atılmıştı. Onunla birlikte çok çalışma yaptığımız için birbirimize en yakın yerde oturmaya karar vermiştik.
İstediğim fotoğrafları incelerken Sehun'un, "Poponda neden kocaman bir leke var? Kırmızı bir de." dediğini duydum. Elimde fotoğraflarla arkama dönüp, "Sen niye popoma bakıyorsun? Utanmadan bir de." diye söylenip odadan çıktım. Çok fazla işim vardı ve şu an popomun açıklamasını yapamazdım. Kısaca görüşürüz deyip hızla bizim daireye döndüm. Atölyeyi toparlamaya çalışıyordum ama bu gidişle orta yerimden çatlayacaktım. Her yer her yerdeydi.
"Neden her şey bu kadar karmaşık ve zor olmak zorunda? Birileri beni yatağıma bağlayamaz mı?" diye söylendiğim bir sırada aniden popoma yediğim şaplakla far görmüş tavşana döndüm. Tamam, sanırım evde popo fetişi olan paranormal varlıklar vardı ve ben kıçımdaki koca kırmızı lekeyle matador gibiydim.
"Ben gönüllüyüm açıkçası."
Popoma yediğim şaplağın ardından hızla belime sarılan kollar ve burnuma hücum eden kokuyla kışkırttığım şeyin boğa cinleri değil de başımın belası Park Chanyeol olduğunu anladım.
"Haber versene, dangalak. Ödümü kopardın."
Kızmaya çalışıyordum ama omzuma yasladığı çenesi ve yanağımı okşayan kıvırcık saçları pek yardımcı olmuyordu. Ayrıca belime sarılı eli karnımı okşuyordu. Yani kızgın kalabilmek mümkün değil gibiydi.
"Seslendim ama duymadın bile." dedi burnunu boynuma gömüp kokumu içine çekerken. Aptal bir gülümsemeyle, "Savaştaydım." dedim. O da güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rollerdisco king | chanbaek
Fanfictionhangi daldan koparmışlar seni bilmiyorum ama yaprakların penceremin kenarında duruyor, rüzgar uçurmasın diye içeri mi alayım yoksa elimdeki kibritle tutuşturayım mı seni