"Duyguyu veremiyorsunuz kardeşim!"
Bu kaçıncı oldu bilmiyorum ama kendini atmosfere gereğinden fazla kaptırarak tıpkı bir yönetmen edasıyla defalarca final sahnesini çektiren Sehun, tekrardan ve tekrardan sahneyi bağırarak böldü. Fazla stres olmuş ayağına yatarak sarı saçlarını iyice karıştırdı.
Bıkkınlıkla omuzlarımı düşürüp, "Sehun, kafana tükürmeme ramak kaldı." dedim sinirle. Chanyeol'ün de benden farklı kalır bir yanı yoktu.
Saatlerdir buz gibi sahil kenarında sonunda başrollerin aşk itirafı yapıp tutkulu bir öpücükle filmi sonlandırdıkları kısmı çekiyorduk ama Sehun ikide bir bahaneler uydurup sahneyi tekrardan çektiriyordu. Son kez kamerayı açtığında bakışlarımı bilmem kaçıncı kez yüzümü avuçlamış Chanyeol'e çevirdim.
"Uzun süredir bu anı bekliyordum," diyor Chanyeol, oldukça derin bir seste fısıldayarak. "seni seviyorum." diye tamamlarken cümlesini, ben de karşılık olarak dudaklarına asılıyorum. Bu sefer Sehun'dan bir süre çıt çıkmadığını fark edince ister istemez vişne dudakların üzerindeyken gülümsedim. Ardından Chanyeol'den ayrılıp Sehun'a döndüğümde büyülenmişçesine bizi izliyordu. Chanyeol, "Sehun?" diye seslenince kendine gelerek başını iki yana salladı ve elleriyle bir alkış tutturdu. "Bu yarışma sizin olacak." dedi kendinden emin bir sesle.
Daha sonra Sehun bir yerlere yetişmesi gerektiğini söyleyerek, ekipmanlarını toplayıp yanımızdan ayrıldı. Ben ve Chanyeol öylece yolda yürürken Chanyeol, "Bize gelsene annem yemekte mantı yapmış, seversin sen." dedi.
"Niye gelecekmişim ben size?" diye triplendim saçma bir şekilde. Konu Chanyeol'ün annesi ve mantıysa ölüme bile vardım ama boş yere suçlanmanın ve bir özür bile alamamanın, ki özrü de ben dilemiştim, verdiği kırgınlıkla tavır yapıyordum. Chanyeol köfteyi çakınca kaşlarını kaldırdı ve istemeden tebessüm ederken gözlerini devirdi.
Kolunu omzuma atarken, "Özür dilerim, konu sen olunca beynimin varlığını unutuyorum." dedi. Ne kastetti anlamadım veya anlamamış gibi yaptım ama ister istemez gülümsedim, hem de aptal aşıklar gibi. Yaşadığım saçmalıklar zinciri ardı ardına beni yerden yere vurmuştu ve yeni açılan yaralarım hâlâ ağrıyordu.
"Peki o zaman, telafi olarak bir tabak mantıya hayır demem." dedim sırıtırken. Bunun üzerine Chanyeol güldü ve beraber evlerinin yolunu tuttuk.
☆☆☆
Chanyeol'ün annesiyle uzun bir sohbet eşliğinde koca bir tabak mantıyı gömmüştüm. Chanyeol'ün rezil çocukluk anılarını dinlemenin verdiği keyifle mantının tadı da ayrı bir güzel gelmişti. Bir insan uyurgezer halde nasıl çamaşır sepetine işeyebilirdi? Şimdi ise Chanyeol'ün odasına ağzımdaki naneli sakızla paytak paytak çıkıyordum. Chanyeol önümde ilerlerken yaptığım kocaman balonu art arda patlatıyor ve önümdeki bir seksen beş herifin kıçını kesiyordum. Anlayacağınız keyfim oldukça yerindeydi.
Chanyeol'ün odasına girdiğimizde fazla büyük olmayan odanın ortasında koca bir çift kişilik yatak vardı. Duvarlar 90'ların grupları ve sanatçılarının posterleriyle doluyken sağ taraftaki raf kitaplarla ve plaklarla doluydu. Hemen köşede rafa yaslanmış kırmızı elektro gitara ilerledim ve hafifçe dokundum. "Senin mi?" dedim yatağa uzanan Chanyeol'e.
"Yok, babamın."
"Çalabiliyor musun?" dedim heyecanla. Chanyeol'ün babasına olan düşkünlüğü hayatının her ayrıntısında ona yer vermesiyle anlaşılıyordu zaten. Babası onun için bir rol modeldi. Doğrulurken beni başıyla onayladı ve elimdeki gitarı aldı. Ben de hızla yatakta karşısına uzanıp çenemi ellerime yasladım ve Chanyeol'ün parmaklarının teller üzerinde kayıp gidişini izlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rollerdisco king | chanbaek
Fanfictionhangi daldan koparmışlar seni bilmiyorum ama yaprakların penceremin kenarında duruyor, rüzgar uçurmasın diye içeri mi alayım yoksa elimdeki kibritle tutuşturayım mı seni