Dün yaşananlardan sonra asla ama asla okula adım bile atmak istemesem de canım kankilerim evime gelmiş, Yixing boncuklu buklelerini savura savura saçımdan tutmuş ve sürükleyerek okula getirmişti. İlk ders matematik olduğundan Minseok, 'kafama sıkar giderim' triplerine girerek dersten kaçmış, müdiremize yakalanmış ve ceza yemişti. Cezası ise bir hafta boyunca yemekhanedeki suratsız kadın yerine yemekleri dağıtmaktı.
Sonuç olarak biraz Minseok ile uğraşmak adına öğle arası geldiğinde jet hızıyla yemekhaneye koşup sıraya girmiştik. Elimizdeki tepsilerle önüne dizildiğimizde kafasına takacak herhangi bir bandana bulamamış olacak ki galoşu bir güzel geçirmişti, suratı asıktı ve elindeki kepçeyi her an ağzımın ortasına geçirebilecek gibi gözüküyordu. Kaseye çorba koyduğu sırada, "Bol keseden, bol keseden." dediğimde kepçeyi hışımla kaldırdı ve kepçedeki bir dolu çorba pilavın üzerine döküldü. Sıradaki herkesten iğrenme nidaları yükselirken Minseok sakin olmaya çalışıp elaleme "Bu yeni spesiyalimiz gençler." diye çorbalı pilavı yutturmaya çalışıyordu. Rönesans tablosu gibi manzaraydı anlayacağınız.
Tıpış tıpış çorbalı pilavlarımızı kusmamaya çalışarak yedikten sonra her zamanki yerimiz, bahçedeki çimenlere yayıldık. Chanyeol'ü yemekhanede karmaşa olduğundan görememiştim, kısaca keyfim yerindeydi ta ki telefonum Chanyeol'ün mesajıyla titreyene kadar.
Attığı ani mesajla bizimkilere bir yalan uydurup uçar adımlarla temizlik odasının yolunu tuttum. Cebimdeki tel tokalardan biriyle kapıyı açmaya yeltendiğimde kapı zaten aniden açıldı ve Chanyeol tarafından hızla içeriye çekildim. Kapıyı arkamdan sertçe kapatıp kilitledikten sonra yüzündeki tedirgin ifade kaşlarımı çatmama sebep oldu.
"Ne o, karadenizde gemilerin mi battı?" diye söylendiğimde elini saçlarına atarak çekiştirdi ve konuşmaya girdi. "Baekhyun..." Cümleyi henüz devam bile ettiremediğinde gerçekten kötü bir ifadeye bürünen yüzü içime büyük bir korkunun doğmasını sağladı. Yavaşça bileğini tutup, "Chanyeol, sorun ne?" diye sorduğumda bakışlarını bir süre kaçırdı, sonra yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme belirdikten sonra ne ara olduğunu kavrayamadığım bir şekilde arka cebinden bir kelepçe çıkarıp bir tarafını benim öbür tarafını da kendi bileğine taktı. "Junmyeon'la bir iddiaya girdik ve kaybettim, üzgünüm."
Sinir yavaş yavaş tepeme çıkarken, "Sikeyim seni, üzerimden iddiaya mı girdin?" diye tısladığımda Chanyeol dudak büzerek, "Aşk olsun, hiç senin üzerinden iddiaya girer miyim? Seni ortaya atan Junmyeon'du." diye nazlandığında fazla sert olmayan minik bir tokadı yanağına yapıştırıp, "Tam dayaklıksın, Park." diye sızlandım. İddiayı sorduğumda ise yanıt alamamıştım çünkü dediğine göre amerika'nın top-secret'larından bile öte bir şeydi. Bu arsız herifle uğraşmak beni yorgun düşürmeye başladığından 'aldım başıma belayı' triplerindeydim artık. Bir şeyler oluyordu ve oluyordu işte.
Odadan kimseye görünmeden çıktığımızda ateş basmış bir halde Chanyeol'ün dibinde yürürken şimdi ne bok yiyeceğimizi sordum ve okuldan kaçacağımızı söyledi. Bu herif aklını peynir ekmekle yemişti yemin ederim. Umarım çantamı canım kankilerim alırlar diye dualar ederken Chanyeol ile kepçelenmiş ellerimize baktım. Onun koca, orta parmağında loey dövmesi olan elinin yanında benim ellerim çok zarif ve küçük kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rollerdisco king | chanbaek
Fanfictionhangi daldan koparmışlar seni bilmiyorum ama yaprakların penceremin kenarında duruyor, rüzgar uçurmasın diye içeri mi alayım yoksa elimdeki kibritle tutuşturayım mı seni