Bölüm 1: Gelecekteki Yaşam

514 269 185
                                    

   İnsanlığın tarihinde yaşam vardı. Hareket etmek, çabalamak, öğrenmek... 21.yy'da olan her ne ise insanlığı yok etti. Aslında insanlık kendi kendini yok etti. Teknoloji denen şeyi çok yanlış anlayıp tüm emekleri o yanlış yolda heba etti. Sokakta gördüğüm insanlar yaşamıyor,  sadece yaşadıklarını sanıyorlar. Duygudan, çabadan,  emekten bihaber insanlar her yerde zevke ve hazza köle olmuş bir halde dolaşıyorlar. Daha doğrusu armların  -resmi adıyla armsteroların- üzerinde yürümeyi dahi unutmuş bir halde "daha ne kadar eğlenebilirim" derdindeler. Ben mi? Ben ise elimden geldiğince insan olmaya çalışan bunca yanlışı görüp bu günlüğe yazmaktan başka bir şey yapamayan çaresizin tekiyim. Sanırım bugün de yorulmamış olmanın huzursuzluğuyla uyuyacağım.

    Tableti kapatıp yatağıma uzandım. 28.yy'da olmam bu yaptığımın mantığını sorgulamaya itti beni. Neden günlük tutuyordum ki? Her eylemim kafamdaki küçük cihaz tarafından kayıt altına alınıyorken ne gerek vardı? Belki de biraz eski kafalıyım diyerek omuz silktim yattığım yerde. Hemde yedi yüzyıl kadar geri kafalıyım... Neden diğer insanlar gibi olamıyordum? armlar yüzünden hiç hareket etmeyip,  hareketsizliğin getirdiği kilo sorununu önlemek için her gün o iğrenç haplardan almıyordum? Sabah kalkıp arma binip akşama kadar tüm işlerimi onun üzerinde halledemiyordum? İş demişken, neden iş kavramını diğerleri gibi vakit geçirmek olarak algılamayıp,  çalışmak olarak algılayan sadece bendim?

    Tarihi sevmemin ve asıl insanlığın eskiler gibi olduğunu düşünmemin bana zararı  büyük. Her gece bu tip sorulara teker teker cevap bulmaya çalışır fakat sadece karışan kafam ve duygularımla beraber uykuya dalarım. Sabah kalktığımda ise yine diğer insanlara benzemenin vicdan azabını çekerek arma biner okulun yolunu tutarım. Okulda ise asla gerçekliği yansıtmayan şeyler öğrenmeye mecbur bırakılıp "bugün de uyutulduk" diyerek okuldan çıkar kendim gibi olabileceğim tek yere,  odama geri dönerim.

   Yine o rahatsız edici sesle uyandım. Bunca yüzyıl geçmesine rağmen değişmeyen tek şeyin insanı uyandırma görevi verilen şu alarmlar olması ise aklıma takılan başka bir garip soruydu. Yataktan indim. Giysi dolabına yaklaştım. Dolabın üzerindeki ekrandan okul kıyafetimi seçip gelmesi için düğmeye bastım. Okul kıyafetim kıyafet bölmesine gelince bölmeden çıkarıp elime aldım. Bunca şeyi yaparken yine istemsizce eleştirmeye başlamıştım. Bu dolap eski dolaplardan çok farklıydı. Gördüğüm fotoğraflarda eski dolapların bir kapağı vardı ve insanlar kıyafetine ulaşmak için dahi emek harcıyordu. Şimdiki teknolojide ise bu da kolaylaşmıştı(!). Duvardaki ekrandan dolabındaki istediğin kıyafeti seçip üzerine basıyor sonra kıyafet bölmesine gelen giysiyi alıyorsun. Gerçekten bazıları için kolaylık olsa da benim için zahmetsiz yenilikten başka birşey değil...

   Her ne kadar bu iğrenç şeyi giymek istemesem de giymek zorundaydım. Neden bir göreve veya topluluğa dahil insanların aynı kıyafeti giymek zorunda olduklarını da merak etmiştim hep. Tarih değişse de insanın temel yapısı değişmiyordu. Geçmişten beri gelen bu "gruba uygun kıyafet" olayı hep çok saçmaydı. Neyi belirliyordu? İnsanları ayrıştırmaktan başka ne işe yarıyordu? Örneğin iyi bir topluluğa,  gruba -veya her ne olarak adlandırılıyorsa- dahil bir insanın giydiği kıyafet toplum gözünde onu yüceltmekten başka bir işe yaramıyordu. Toplum için "alt grup" olarak adlandırılan gruba dahil insanlar ise toplum gözünde küçümseniyordu. Peki neden? Eğer  küçümsenen insan o iyi grubun kıyafetini giyse fark edilebilirmiydi...?

   Üzerinde felsefik düşüncelere sahip olduğum bu kıyafeti istemeyerek giyip armstreomu şarj makinesinin içinden çıkardım. Yürüme eylememimi kısıtlayan bu iğrenç teknolojik alete bakıp uzun bir iç çektim. Hiç bilmediğim, içinde bulunmadığım bir ortama, geçmişe olan özlemim normal miydi?

    Armsteromun üzerinde oturup çalıştırdım. Yerden bir kaç santim havalandı. Odamdaki asansörüme binip aşağıya indim. Annem hala uyanmamıştı. Kardeşimin de okula gitmek için uyanması gerekiyordu fakat hala uyanmamıştı. Evde bir gariplik vardı. Kardeşimin odasına çıkan asansöre bindim. Odanın kapısı açıldığında gördüklerime inanamadım. Kardeşim yerde uzanmış armın üzerine çıkmaya çalışıyordu fakat vücut kasları o kadar güçsüzdü ki kendini kaldırabilecek kuvvette değildi. Hemen odaya girip armın üzerinden indim. Kardeşimi kaldırıp yatağının üzerine oturttum. O benim bunca şeyi yapabilmemin şaşkınlığını yaşıyorken ben de onun nasıl bu hale geldiğini merak ediyordum. "Ne oldu" diyebildim sadece meraklı bir şekilde. Anlayamadığım bir yüz ifadesiyle bakıp "bilmiyorum" dedi. İstediğim cevabı alamamanın ve merakımın getirdiği sinirle "nasıl bilmiyorsun neler olduğunu anlatsana" dedim. Biraz düşünüp "alarmım çaldı ben de düğmeye basıp armı yatağımın yanına getirttim tam üzerine binecekken arm bir anda yere düştü ben de yere düştüm ve kendimi kaldıramadım. Armlar daha önce hiç böyle yapmamıştı ayrıca sen nasıl beni kaldırdın? Armı bırakıp nasıl bu kadar süre ayakta kaldın? Hiç senin kadar güçlüsünü görmemiştim" dedi. İnsanlığın, özellikle kardeşimin geldiği hali görünce içim acıdı. Üzgün bir ses tonuyla "ben arm olmadan da yaşayabilmenin bir yolunu buldum ve inan böylesi daha güzel neyse hadi armı çalıştırıp aşağıya in ben de anneme bakayım" dedim fakat bunu derken annemin de bugün aşağıda olmadığını hatırladım. Onun da başına aynı şey gelmiş olmalıydı. Asansöre armsız binip aşağı indim hemen annemin katına çıkıp onu da aynı vaziyette buldum. Annem ise beni o şekilde görmenin şaşkınlığı içersindeydi. Hemen onu da kaldırıp neler olduğunu sordum. Tahmin ettiğim gibi kardeşimle aynı cevabı verip aynı soruları sormuştu. Daha fazla uzatmayıp sonra konuşmamız gerektiğini söyledim yoksa okula geç kalacaktım. Annemle beraber aşağıya indik. Benim o şekilde evde dolaşmam onlara garip gelmişti. Annem "Deniz armsterona bin ve kahvaltıya öyle gel" dedi. Her ne kadar anneminde bu sistemi kabullenişine sinirlensemde belli etmeyip "tamam Burak'ın odasındaydı alıp geliyorum" dedim.

   Kardeşimin odasına çıktığımda ise aklıma başka bir soru takıldı. Neden isimlerimiz eski isimlerdendi? Bunca şey yenilenmişken, eskiye dair her şeyi Dünya'da bırakmışken isimlerimiz 7 yüzyıl öncesinin isimleriydi. Bunu sonra düşünmek üzere aklımın bir kenarına atıp armı aldım. Her ne kadar İstemesemde üzerine binip aşağıya indim.

    Kahvaltıda her zaman ki gibi yapay ve sağlıklı(!) yiyecekler vardı. Sağlıklı olduğuna inanmadığım şeyleri yemek üzerine bir de armlar yüzünden kilo almamak için o iğrenç hapı içmek can sıkıcıydı. Kahvaltıyı yapıp kardeşimle beraber dışarı çıktık. Servisin gelmesini beklerken armstreomun üzerinde bir ekran açıp bugün ki tarih sınavında çıkacakları gözden geçirdim. Tamamen yalan ve kurmaca doluydu. Gerçek tarih bu değildi. Dünya'da yaşamın bitmesi gezegenlerle alakalı değildi. Kendi ellerimizle kendi gezegenimizi yok edip, çöpe çevirip, milyonlarca insanın ölmesine izin vermiştik fakat birileri bunun vicdan azabını çekmek yerine tarihi değiştirmeyi daha akıllıca(!) bulmuş.

  Servis gelmişti ve ben fark etmemiştim. Kardeşimin seslenmesiyle ekranı kapatıp servise bindim. Eski resimlerdeki gibi koltukları yoktu. Herkes bir armstreoluk mesafeyle konulan dijital bölgelerin üzerine gelince armlar uçmayı bırakıp mıknatıs misali yere yapışıyordu. Gidilecek yere varılınca da dijital tabanlar kalkıp armların tekrar uçmasına izin veriyordu.

   Serviste giderken etrafı izledim. Yapay ağaçlar, yapay yeşillikler, yapay çiçekler, yapay, yapay, yapay... ve bunca yapay doğanın içinde muhteşem büyüklükte elips şeklinde binalar. Binaların ve yapay doğanın arasında hayattan bihaber insanlar ise armstreoların üzerinde "nerede daha çok eğlenebilirimin" peşindeler. Bunca şeyi izlerken ise benim aklımda tek bir düşünce vardı. Sabahki olay neydi...?

   Konusu üzerinde çok düşündüğüm bir kitapla karşınızdayım. Muhteşem bir kurgu olduğuna inanıyorum çünkü kaynak olarak bir kaç muhteşem fikri kullandım. 😉
   Elimden geldiğince her hafta bir bölüm atmaya çalışacağım ve isteğinize göre bölümlerin uzunluğunu belirleyeceğim.🌿
   Umarım ilk bölümde kitabı batırmamışımdır ve çok ümitli olduğum bu kitap beğenilerinizi kazanabilir 😊

Nesil: 2.TürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin