"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Belki de basit bir veda notudur."
Sherlock yüzünü buruşturarak yanında oturan adama bakmıştı.
"Aptal olma John. Bunun bir intihar notu olduğunu küçük çocuk bile anlar. Yazı yazarken eli titremiş. Büyük ihtimalle ağlayarak yazdı ki kağıdın üzerindeki yaş izleri bunun bir kanıtı." Omuz silkerek devam etmişti.
"Ayrıca neyi ima ettiğini anlayacak kadar onu tanıyorum."
"Evinin adresini nereden buldun peki?" Yeni bir soru yöneltmişti, Doktor.
"Lestrade'den istedim."
Taksi durduğunda kendisini hızla dışarıya atmış, ufak ama şirin eve bakarken arkadaşının sesini işitmişti.
"Zahmet etme. Ben öderim."
Onu umursamadan büyük adımlarla kapıya yönelmiş, zile bastıktan sonra kapıya sertçe vurmuştu.
"Mackenzie benim, Sherlock! Aç kapıyı!"
Zile yeniden ve yeniden basmış, fakat hiç yanıt almamıştı.
"Belki de evde değildir."
"Işıkları yanıyor. Kesinlikle evde." Demişti Sherlock camı işaret ederek. Perdelerin arkasından loş ışık görülüyordu.
"İçeriye nasıl gireceğiz?"
"İşte bu doğru soru." Demişti evin etrafında dört dönmeye başlarken. Girecek bir pencere ya da herhangi bir kapı arıyordu. O sırada hafif aralık perdeyi fark etmiş, başını biraz yaklaştırarak içeriye göz atmıştı. Görebildiği tek şey yerlerdeki cam şişeler ve çıplak bir ayaktı. Gerçekten yapmış mıydı yani?
Etrafına kısa bir bakış attıktan sonra yerdeki büyük taşı almış, bir iki adım geri çıktıktan sonra cama fırlatmıştı. Cam gürültüyle parçalanırken vakit kaybetmeden önce kendisi, peşinden ise dostu içeriye girmişti.
İşte oradaydı. Hala onu en son gördüğü kıyafetleri üzerindeydi. Cılız kolları salondaki orta sehpanın üzerinde, başı ise kollarının arasında yerde öylece duruyordu. İnce parmakları arasındaki yarıya kadar bitirilmiş alkol şişesine ve yerlerdeki boş şişelere baktıktan sonra gözleri orta sehpadaki ilaçlara takılmıştı. Bir sürüydü. Rengarenk ilaçlar her yerdeydi. Kadının dudağının kenarından az miktar köpük akıyordu.
"Olamaz."
Ağır adımlarla kadına ilerleyerek tedirginlikle omuzlarından dürtmüş, bir tepki vermesini beklemişti.
"Mackenzie?"
Fakat sadece kadının başı geriye düşmüştü. Moraran dudaklarına baktı genç adam. Ölüden farksızdı.
Hızla kaldırarak kahverengi, deri koltuğa yatırdı. Tam da onun zevksizliği diye içinden geçirmişti.
Elini yüzüne koyarak hafifçe vurdu.
"Mackenzie beni duyabiliyor musun?"
Omuzlarından itilmesiyle dengesini kaybederek kalçasının üzerine düşmüş, John Watson kadının başını kusmuğunda boğulmaması için yan çevirirken nabzını kontrol etmişti.
"Yaşıyor ama nabzı çok zayıf. Hastaneye gitmeli."
Sherlock başı ile hızla onaylayarak telefonunu çıkarıp ambulansı aramış, adresi verdikten sonra yeniden kadının yanına dönmüştü. İçinde bir yerlerde küçük bir çocuğun haykırdığını hissedebiliyor, fakat onu bastırmaktan başka bir şey yapamıyordu. İçindeki küçük çocuk bir zamanlar en iyi arkadaşı olan kızı bu halde görmeye dayanamıyor fakat kendisi sadece kadının yüzüne bakıyordu.
"Benim yüzümden mi?" Diyebilmişti sonunda. John başını kaldırarak adamın mavi gözlerine baktı. Ne düşündüğünü bilmek isterdi. Gözlerindeki bakışa bir anlam veremiyordu çünkü.
"Sanırım öyle."
Genç adam ağır ağır sallamıştı başını. Hemen ardından gözlerini kadından çekerek eve bakınmıştı. Mutfak ve salon birdi. Sadece üç kişilik bir koltuk, iki tekli koltuk ve fazla büyük olmayan bir televizyon vardı salonda. Genel anlamıyla ferah bir odaydı.
Ağır adımlarla merdivenleri çıkarak diğer odalara yöneldi. Banyoyu ve misafir odasını es geçti. Mackenzie'nin yatak odası olarak umduğu odaya geldiğinde içeriye girerek kapıyı ardından kapattı. Tahmin ettiği gibi her yer kitaplar ile doluydu. Genç kadının yaptığı bir kaç tablo duvara asılıydı. Onun yaptığını resimlerin üzerindeki imzalardan anlayabilmişti. Yatağı dağınıktı. Zaten ne zaman topladı ki, diye geçirmişti içinden.
Yatağın yanındaki komodine ilerleyerek çekmeceleri bir bir açtı. Kağıtları, kalemleri ve bir çok ıvır zıvırı es geçerek gördüğü fotoğrafları elleri arasına alarak yatağa oturdu. Yatağa oturduğunda kadının kokusu daha da artmıştı. Pamuk şeker gibi kokuyordu.
Elleri arasındaki fotoğraflara baktı. Çocukken beraber çekildikleri resimlerdi. Biri Mackenzie'nin doğum gününe aitti. Sherlock kızın yüzünü pastaya gömmüştü. Kıvırcık saçlı çocuk gülmekten yaş gelen gözleri ile kameraya bakıyor, Mackenzie ise yüzüne bulaşan çikolatalı pasta ile somurtuyordu. Elinde olmadan tebessüm etmiş, hemen ardından boğazını temizleyerek eski ciddi haline geri bürünmüştü.
Yeniden çekmeceleri açtı. Gözüne takılan evrakları kucağına koyarak kurcalamaya başladı. Çoğu psikoloğundan gelen bilgilendirme raporlarıydı. Kontrole çağırıyordu. Bir kaçı ise hastane taburcu belgeleriydi. Alkolü bırakmak için yatmış olmalıydı. Öyleyse neden yeniden başlamıştı ki?
Sıkıntıyla nefesini vererek tüm eşyaları yeniden yerlerine koydu.
"Benim yüzümden." Diye mırıldandı. Belki de kızı bu kadar terslemeseydi alkole yeniden başlamayacaktı.
Mackenzie&Sherlock
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forgive Me/Sherlock Holmes
FanfictionWilliam Sherlock Scott Holmes. En iyi arkadaşı Kızılsakal'ın ölümüyle yıkılmıştı. Sonrasında çocukluk aşkı da kendisine bir tekme atmıştı. O günden sonra bir daha eskisi gibi olamamıştı genç adam. Tüm duygularını bir daha gün yüzüne çıkarmamak üzere...