Genç kadın ağır ağır aralamıştı gözlerini. Baş ağrısından yüzünü buruşturmuş, elini saçlarına götürmek istemişti fakat bir şey ona engel olmuştu. Bir sandalyeye sıkı sıkı bağlanmıştı. Çığlık atmak, yardım çağırmak istiyordu ama dili tutulmuş gibiydi. Tek kelime dahi edemiyordu.
Hızla etrafına bakınmaya çalıştı. Nerede olduğunu fark etmesiyle boğazı düğümlenmiş, sandalyeden kurtulmak için çırpınmaya başlamıştı. Her şeyin başladığı o evdeydi. Henüz Sherlock ile komşu iken yaşadığı evde, kendi odasındaydı. Odanın tam merkezinde, camdan bir bölmenin içerisinde sandalyeye bağlanmıştı. Kendisini kim, neden buraya getirmişti bilmiyordu.
Eski odasının kapısı her zaman ki gıcırtısıyla aralanmış, içeriye siyah dalgalı saçlı, mavi gözlü güzel bir kadın girmişti. Üzerindeki kıyafetleri bembeyazdı. Ona yakışırken aynı zamanda da ürkütücü bir hava katıyordu. Onu anımsıyordu Mackenzie. Küçüklüğünden kalma anılardan onun simasını anımsayabiliyor ama kim olduğunu bir türlü çıkaramıyordu.
"Merhaba, Mackenzie." Demişti. Kelimeler birer şarkı sözü gibi dökülmüştü dudaklarından. Biraz daha çırpındı. Korkudan kalbi küt küt atıyordu.
"Sen de kardeşim gibi beni unuttun mu yoksa?"
Cam bölmeye yaklaşarak ellerini arkasında birleştirmiş, kızın çikolata rengi gözlerine dikmişti buz gibi mavi gözlerini. Ama genç kadın hala hatırlayamıyordu.
"Seninle arkadaş olmaya çalıştım. Aranıza katılmaya çalıştım. Ama sen benim kardeşimi çaldın." Sesindeki sakinlik kendisini daha da korkuturken aklına dank etmişti. Onu hatırlıyordu. Hatırlamanın ötesinde tanıyordu.
"E-Eurus, sen ölmüştün." Demişti Mackenzie sonunda zorlukla. Hiç olmadığı kadar şaşkındı. Mycroft kız kardeşlerinin öldüğünü söylemişti. Ama şuan kanlı canlı karşısında duruyordu.
"Önce Kızılsakal. Sonra da sen. Tek istediğim aranıza karışmaktı. Tek istediğim kardeşim ile oynamaktı." Sesi artık sakin çıkmıyordu. Nefret. Onda sadece nefreti görebiliyordu Mackenzie.
"Ondan kurtuldum. Sıra sendeydi. Ama evine geldiğimde çoktan gitmiştin...Gerçekten söylesene. Neden habersiz çekip gittin?"
Genç kadın zorlukla yutkundu. Bu açıklamayı Eurus'a değil, Sherlock'a yapması gerekirdi. Eurus Kızılsakal'ı, Victor Trevor'ı öldürmüştü. Sherlock'u o yıkmıştı. Ardından kendisi de bir tekme atmıştı.
Gözleri yanmaya başladığında camın dışındaki kadının güldüğünü gördü. Bundan keyif alıyordu. Kapının üzerindeki kamerayı işaret etti, beyazlı kadın. Hemen ardından sahte bir gülümseme ile konuştu.
"Kardeşim bizi dinliyor. Eminim açıklamanı merak ediyordur."
Mackenzie kameraya uzun uzun baktı. Eurus'un amacını anlayabilmişti. Sherlock'a işkence ediyordu adeta.
Gözünden bir damla yaş düşerken kadına değil, direkt kameraya bakarak konuştu. Sherlock orada bir yerde kendisini dinliyordu.
"Annem ve babam... Victor kayıplara karışmadan birkaç gün önce kavga etmeye başladılar. Babam annemi aldatıyordu. Başka bir kadından iki çocuğu daha vardı." Burnunu çekerek mavi gözlere baktı. Acı çektirmekten zevk alıyordu.
"A-Annem delirdi. Öfkeden gözü kör oldu resmen. Babama bıçak çekti. O-onu yaralamıştı. Çok korkmuştum, Sherlock. Daha bir çocuktum. Öyle bir durumda ne yapabilirdim ki?" Ağlaması şiddetlendi genç kadının. Anlatmak dahi canını acıtıyordu. Beyni karıncalanıyormuş gibi hissediyordu.
"Evden kaçtım. Yanına gelmeye çalıştım Sherlock. O zamanlar daha küçük çocuklardık ama ben sana sığınmak istemiştim. Sen her zaman benim beyaz atlı şovalyemdin." Daha fazla devam edebileceğini sanmıyordu Mackenzie. Hıçkırıkları ardı ardına gelirken astım atağı geçirmekten korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forgive Me/Sherlock Holmes
FanfictionWilliam Sherlock Scott Holmes. En iyi arkadaşı Kızılsakal'ın ölümüyle yıkılmıştı. Sonrasında çocukluk aşkı da kendisine bir tekme atmıştı. O günden sonra bir daha eskisi gibi olamamıştı genç adam. Tüm duygularını bir daha gün yüzüne çıkarmamak üzere...