~Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı.~

132 10 0
                                    

Ayak sesleri gelmeye başladı.Ama gittikçe uzaklaşıyordu.Gidiyordu galiba.Burda olmadığıma inandı.Ama yinede tam emin olamadım.O yüzden fazla ses çıkarmamam lazımdı.
Yeniden ayak sesleri gelmeye başladı.Kundura bi ayakkabı giymiş olmalı ki,sesleri acayip sinir etti beni.Yaklaştıkça kalbimin ritmide aynı orantıda atıyordu.
"Demir Bey ben garsonum,Dila Hanım sizi bekliyor,haberiniz olsun istedi."
Bu korku dolu bekleyiş sonunda sona erecek.
"Tamam,hemen geliyorum."
İçimdeki o bütün heyecan bütün korku uçtu gitti.Çok beklemeden hemen çıktım kabinden.Kendimi kafesinden kaçmış kuş gibi hissettim.
Burda garson falan gözükmüyordu.
Ne ara gitti ki,ayak seslerini felanda duymadım.
"Sevinçten duymaman normal tabii."
Takılmadım fazla ayak sesine falan.
Tuvaletin kapısından kafeye doğru baktım.Dila gözükmüyordu ama iki üç tane garson vardı.
Hemen çıkmadım tuvaletten.İçime bi şüphe düştü.Dila Hanım sizi bekliyor dedi ama yok,gözükmüyordu.

"Şişt pişt." Elimle işaret ederek garsonu yanıma çağırdım.
Arkasına baktı sonra eliyle kendini gösterdi,
"Benmi efendim?"
"Evet evet gel."dedim kısık sesle.
"Dilayı gördünmü?"
Şaşkın bir ifadeyle,
"O kim efendim?"dedi.Yok,bu işte bi terslik var.Garson gelip Dila Hanım sizi bekliyor diyor,sonra garsonu çağırıyorum o kim efendim diyor.
Ama tuvaletteki kişiyle bu garsonun sesi hiç benzemiyordu.Belki başka garsonda olabilirdi.
"Tamam yok bişey." diyerek gönderdim geri garsonu.Bence en mantıklısı bidaha çağırana kadar tuvalette beklememdi.Tam arkamı dönüp geri girecekken kafenin arka camlarından Dilayı gördüm.Oda içeriye doğru bakıyordu ama görmüyordu beni.Boşuna şüphelenmişim.Hemen Dilaya doğru gitmeye başladım.Dilanin olduğu yer kafede bulunan mutfak bölümünün açıldığı yerdi.Yani daha doğrusu malzeme sokmak için bulunan yerdi.Oraya doğru gitmeye başladım.Köşeyi döndüğümde Dila yine gözükmüyordu.

Gerçekten bu kızın ne yapmak istediğini anlamıyorum.Az önce Dilayı gördüğüm noktaya geldim.Sağa sola baktım ama yok,görünmüyordu.
"Dila!"diye bağırdım,belki buralardadır,sesimi duyar gelir.
"Napıyorsun sen,duyacaklar."
Naptığımın farkındamıyım ben.Artık baya sinirlenmeye başladım.
Tam bağırmak sayılmasada sesimi yükselttim,
"Dila nerdesin,oyun oynamıyoruz burda."
Ne Dilayi görüyorum ne de sesime cevap alabiliyordum.

Camdan kafenin içine bakmak istedim.Tam cama doğru gitmek isterken arkamdan biri burnuma birşey dayadı.Ayaklarımla arkaya doğru tekme atmaya başladım.Ama ne kadar çırpınırsam çırpınayım kendimi kaybettim ve gerisini hatırlamıyorum.

Gözümü açmakta zorlandım ama seçebildiğim kadarıyla bi arabanın arkasındaydık.Kafam öyle bir ağrıyordu ki duvarlara vurup parçalamak istiyordum.
Hafiften gözlerimi açmak için başımı kaldırdım.Ağlama sesleri geliyordu yanımdan.Soluma doğru döndüğümde bir kız vardı yanımda.

Dila bu.Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Neden burdayım?
Dila neden ağlıyor?
Buraya nasıl geldim,hiçbirşey hatırlamıyorum.Tek hatırladığım sadece Dila.
"Neden ağlıyorsun?"dedim Dilaya.
Elimi gözyaşlarını silmek için Dilaya doğru götürmek istedim.Ama sanki elimi biri arkamdan tutuyordu.
Hayır,hayır ellerim bağlıydı.Ne oluyor,neden bağlı ellerim biliyorum.

"Dila,nerdeyiz biz?"
Birşeyler demeye çalıştı ama anlayamadım tam.Ağlamaktan dedikleri anlaşılmıyordu.
"Kaçırıldık Demir."dedi.Bunu anlayabildim sadece.
"Kaçırıldık mı?"
Yavaş yavaş hatırlamaya çalıştım birşeyler.
En son Dilayla yan yana yürüyorduk.
Sonra...Tabi ya,bunlar beni önceden kaçıran adamlar.Kafeye saklanmıştık,sonra garson Dilanın beni beklediğini söyledi.
"Ne garsonu,kötü adamın yanındaki kişiydi o."
"Sende kimsin?"diyerek sağa sola bakındım.
Yok,Dila değildi bunları söyleyen.Arabada başka biride yoktu.
"Ne çabuk unuttun beni,ben zihnindeki sesim."
Hatırladım ama keşke hiç hatırlamasaydım.
Ne salak adammışım,yine kaçırdılar bizi.Ve kaçtıktan daha bir gün olmadan sonra.

Dilaya doğru yöneldim,
"Dila nasıl oldu,nasıl buldular?"
Hafiften ağlamayı kesti,gözyaşlarını sildi.
"Bulunduğumuz yerden uzaklaştıklarını düşündüm,lavabodan çıktım.Seni lavabodan çıkan birine tanıttım ama öyle biri yok dedi.Dışarı çıktım,belki dışardasındır diye kafenin sağına soluna bakayım derken zorla arabaya bindirdiler."
Cümlesini bitirir bitirmez tekrar ağlamaya başladı.Anlaşılan o kafede olduğumuzu biliyorlarmış.
"Hiçmi gören olmadı,bağırsaydın duyarlardı."
Bunları söyleyince iyice ağlamaya başladı,anlamadım.
"Lavaboda olduğunu biliyolardı,seni öldürmekle tehdit etti."
Hep ölüm tehtidiyle yaşarmı bi insan?
Teknede de öyleydi,"kaçarsanız öldürürüm."
"Dila yıllardır bunların yanında,en çok o bilir neler yapabileceklerini."
Belki de.Ama insan kafayı yer,sürekli bunların yanında.Sürekli"şunu yapmazsan öldürürüm."Artık en sonunda,yapacağı herşey canından daha kıymetli olur.
"E nereye gidiyoruz şimdi?"
"Hiç bilmiyorum,artık yaşatcaklarını sanmıyorum."
O nasıl bir cümle?
"Yaşatcaklarını sanmıyorum."
Bir insanın canını almak o kadar kolay mı?
Tabiki değil,o suçla,hep o günahla yaşanmaz.
"Herkes senin gibi düşünmüyor Demir."

Uzunca bi yolun ardından araba durdu.Keşke bitmeseydi,bu adamların eline geçmektense,bitmeyen bir yolculuğa razıyım.
Araba durdu ama ne gelen var ne giden.Ses falanda gelmiyordu dışarıdan.Burdan kaçmakta imkansız.

"Kaçma şansınız olsa bile,en son neler oldu kendin yaşadın."
Ben zaten biliyordum böyle olacağını.Eninde sonunda yakalanacağımızı biliyordum.
Kaçmamıza göz yumamazlardı,nerde olduklarını biliyorduk.En önemlisi Dila onların herşeyini biliyordu.
O yüzden bizi bulmak için elinden her gelenli yaparlardı.

Uzunca bekleyişin ardından sonunda kapı açıldı.
Tanımıyordum kim olduklarını,iki kişilerdi.Yanımıza geldiler,bizi arabadan indirmek için.
Genç birine benziyordular,çokda genç sayılmaz ama.
Birisi benim,diğeri ise Dilanın ayağını çözmeye başladı.
Dila ayaklarıyla tekmelemeye çalıştı.
"Bırakın bizi,şerefsizler."
Bu kadar ağır konuşmasına kızamazdım.Çünkü onlara yakışacak kelimeler ve bunlar anca böyle kelimelerden anlar.
Ancak cevap bile vermeye tenezzül etmiyorlardı.Büyük ihtimak onlara yardım eden gençlerdi bunlar.Dila gibi.
Dila ne kadar dirensede gücü yetmezdi.İkimizinde ayağımızdaki ipi çözdüler.Arabadan indirdiler.Ormanın içine getirmişler bizi.Ormanın içinde gözüken bi ev vardı.Çiftlik evi gibi bi yer ve oldukça büyük.Depo,tekne ve ardından ormanın içinde çiftlik evi.
Biri benim koluma diğeri ise Dilanın koluna girdi.Eve doğru götürdüler bizi.Kimse görünmüyordu evin etrafında.Sadece bi kaç araba vardı.
Eve girdiğimizde en çok dikkatimi değerli büyük detaylar çekti.Koca avizeler,büyük tablolar ve daha neler neler...
"Ah Demir,bunların ne önemi var senin için."
Yok yani,sadece dikkatimi çekti.Yoksa bütün zenginlikleri onların olsun.

Bizi merdivenden üst kata çıkardılar.
Üst katında aşağıdan bi farkı yoktu.
Kaçırıldığımızı tamamen unutup evin nasıl olduğuna bakıyorum.
"Sen herkesden farklısın,değişiksin" derdi bana Tahir abi.Farklı olmayı bilmem ama değişik olmam doğru olabilirdi.Bulunduğum durumun ciddiyetini unutup neler düşünüyorum.
Bi odaya girdik.Sadece küçük bi pencereden vuran güneş ışığıyla aydınlanan loş bir oda.
Karşımızda bi adam bekliyordu bizi.İki tane sandalyenin arasına dikilmiş bize bakıyordu.
Durduk yere gülmeye başladı,ardından kötü bir kahkaha.
"Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı."

Sırların EsiriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin