"Daha nereye kadar bekleyeceğiz Dila,
illa kötü birşey olmasını mı bekleyelim?"
Cevap vermekten bıkmış,sanki cahile laf anlatıyormuş gibi bir bedene büründü Dila.Aslında ben dediklerini anlamıyorum değil de aldırış etmek istemiyorum.Beni ikna edecek bir mantıklı cevap vermiyor.Zaten burda kalmamıza beni ikna edecek hiçbir cevap olamaz.
"Beklemeyip ne yapacaksın?"
Beni nasıl buraya kendi elleriyle getirdiyse aynı şekilde burdan kurtaracak.Kaçırmayı becerebiliyorsa burdan kurtarmayıda elbet bilir."Kaçmadınız mı sanki?Kaçtınız ama çok sürmedi,yeniden burdasınız."
Bilmiyorum,bizi bulduklarınıda bir plan olduğunu düşünüyorum.Tekneden kaçabildiysek,dışarıda hayli hayli kaçabilirdik.Akşamı kafede buldular bizi.Emin değilim ama Dila onlara göre yaptığı hatayı çok sürmeden telafi etmek istedi.Zaten görmüşlerdi bizi kafeye girmeden önce.Ben görmeyeyim diye beni tuvalete sokup,gidip yerimizi söyledi."Sen gerçekten kafayı sıyırmışsın,asıl sana yaptığı hatayı telafi etmek istedi ama başaramadınız.Şu kıza
güvenemedin gitti."Bazen inanıyorum ona güveniyorum en çokta ağladığı zamanda,ama çok sürmüyor.Yaptıkları aklıma geliyor,sanki içimde ona karşı yıllarca kin beslemişim gibi oluyor,ve olursa olsun bana yaptığı yanlışı hiçbirşey değiştirmiyor.Hiç unutmayacağım kötü bir anı olarak kalacak bende.
Hem sen benim aklımdan geçen düşünceler değilmisin,beni savunmak zorundasın.Neden Dilaya güvenmem için zorluyorsun?"Ben senin kabullenmek istemediğin,gerçekte düşündüğün zihninin altındaki gerçek düşüncelerinim."
Ne yani,ben senin söylediklerini mi düşünüyorum aslında?
"Evet,her ne kadar yanlış düşünsende er geç doğru düşüncelere ulaşacaksın."Biri ayağıma yavaşca vuruyordu sanki,
"Demir,ne konuşuyorsun kendi kendine?"
Eyvah!Kafayı yedim sanacak Dila.Bunla konuşurken dışarıya belli ettiğimi unutmuşum.
"Yok birşey."diyerek geçiştirmeye çalıştım.
Oda ben gibi inatçı olsa gerek,ne yaptığımı mantıklı bir şekilde anlatmazsam ikna olmayacaktı.Ne diyebilirim ki?
"Ben,kabullenmek istemediğim, zihnimin altındaki gerçek düşüncelerle konuşuyorum,arada sırada sohbet falan ediyoruz."
Ne kadar saçma.Biri bana böyle dese, gerçekten deli olduğundan hiç şüphem olmaz.
Ama mantıklı cevap veremezsemde deli sanacak.Bu ilk değil,önceden de farketmişti.
"Düşünmen bittiyse söyleyecek misin?"Israr ediyordu,bi şekilde ya yalan söyleyip geçiştirmem ya da gerçeği anlatmam gerekiyordu.
"Ben kendi içimdeki sesle konuşuyorum."
Şaşkın bir tavırla,
"Nasıl yani,anlamadım.""Yani bende bilmiyorum,her verdiğim bi kararda,bi düşüncede sürekli karşı çıkıyor bana."
"İçinden bir sesle konuşuyorsun yani?"Belli etmemeye çalışsada gülmeye başladı.Kendini tutmasa kahkaha atacaktı sanki.
"Evet,niye şaşırdın ki?"
Kendini tutup gülmeye çalışmamaktan cevap veremedi.
Aslında böylesi daha iyiydi.Ciddiye alıp kafayı yedim sanabilirdi.Sonra deli muamelesi görürdüm.
Böylede görebilirim ama en azından ciddiye almıyor."Yani nebileyim,insanın içinde ses olacak ve onla konuşacak."
Anlamak istediği gibi anlıyordu dediklerimi veya ben tam anlatamadım."Beynimin içinde sanki,benim düşüncelerimin sesiymiş."
"Ya sen öyle sanıyorsan?."
İlk defa ciddi birşey söyledi.
Gerçekten ya ben öyle düşünüyorsam?
Kendi kendime konuşup kendi kendime de cevap veriyorumdur belki.Kendi içimde kurduğum birşeydir.
Hem nerde görülmüş insanın kendi düşünceleriyle konuşması."Olabilir belkide,ben öyle sanıyorumdur."
Kendimi buna inandırırken tam o sırada yine kendini gösterdi,
"Ben burdayım Demir,ne zaman doğruyu yanlışı ayırt edemediğinde hep var olacağım.Artık ben bile kendimi deli sanacağım.
Sadece ben mi konuşuyorum kafa sesimle,yoksa herkes de mi öyle?
"İnsan zor durumda kaldığında birinin kendine yardımcı olmasını ister.Ben senin yardımcınım ve sen bana muhtaçsın.""Ben kimseye muhtaç değilim,zor durumda kaldığımda da birinin bana yardım etmesine gerek yok."
Dilaya baktığımda dört gözle beni izliyordu.Kafas sesimi iç sesmi her neyse konuşmayı kestim.İçimden konuşuyordum ama tavırlarım ve mimiklerim belli ediyordu.Kapı çalmadan direk içeriye daldılar.
Kötü adamın yardımcılarıydı bunlar.
Sahi ne bu adamın adı?
Kötü adam olarak tanıdım,keşke tanımaz olaydım.
Dilaya sormakta hiç aklıma gelmedi şuanda soramazdım zaten.
Elinde birer tepsi vardı.Sanırım yemek getiriyorlardı.
Yere doğru eğilip tepsiyi yere koydular.Yanılmamışım,yemek vardi içinde.
Gece mi aklına geldi yemek vermek?Yenecek gibi gözükmüyordu yemekler.Bozuk olduğu renginden belliydi yemeklerin.
Elimizi çözmek için uzandıklarında,
"Gerek yok,yemeyeceğim zaten."dedi Dila.
"Sen bilirsin küçük hanım."Dila yemek istemeyince bende istemedim.Zaten yememem daha faydalı gibi gözüküyordu.
Aynısını bende tekrarlayacakken Dila benden önce davrandı,
"Çözmeyin,oda yemeyecek."Bende aynısını diyecektim ama neden benim yerime karar verdi anlamadım.
Yemek bozulmuş olduğu içindir belki.
Açım da aslında,Dila yemek istese yerdim bende.En son teknede bir kaç birşey getirmişti Servet usta.O günden sonra günlerdir boğazımızdan doğru dürüst bir lokma geçmedi.Geldikleri gibi geri gittiler ellerinde tepsiyle.
Hemen Dilaya yöneldim,
"Neden yemek istemedin?"
"Eee,kötüye benziyordu,yemesem daha iyi olacak.""Peki neden bana engel oldun,belki yemek isteyecektim."
"Yani seninde yemeni istemedim,gerçekten kötü duruyordu."
Beni düşündüğünden falan değildi eminim,başka birşey vardı.Çelişkili konuşuyordu.
"Dila sürekli böyle konuşuyor,bence fazla ciddiye almamalısın."
Sadece konuşmalarıyla kalsa,hareketleri de onu destekler nitelikte.Benim yerime karar vermesi,bu kötü adamla benim anlayamadığım konuşmaları ve benden hala gizlemesi.Sadece bunlar değil,bunun gibi birçok şey daha.
Ama her ne saklıyorsa saklasın,elbet çıkar ortaya.Sonsuzda dek saklayacak değil ya.
"Belki söyleyecek ama zamanı değil."
Söylemek için daha neyi beklesin ki, daha kötü duruma düşmemizimi?
Burdan kurtulmamızı bekliyorsa ne yazık ki daha çok bekleyecek.Sabah olduğunda kafamı kaldıramıyordum.
Kafamı öne eğip uyuduğumdan tutulmuştu herhalde.Yine bir sabah ve yine bu adamların yanında geçireceğim bir gün daha.
Ne çok isterdim huzurlu bir şekilde uyanmayı.
Ne çok isterdim annemin beni uyandırmasını ve,
"Hadi oğlum,kahvaltı hazır."demesini.
İçimde hep bi ukte kalacak.
Elimde baston ile gezeceğim gün bile özlem duyacağım hiç yaşayamadığım o günlere ve hiç alamadığım anne şefkatine.Bu özlemle ölüp gideceğime üzülüyorum.Her gece anne babamı rüyamda görme dileğiyle koyardım başımı yastığa.Bir umut belki rüyamda görürüm diye.Oysaki rüyama bile giremeyecek kadar sevmemişler beni.
Rüyalarımda giremeyecek kadar istememişler.
Suçum neydi de böyle kötü günler yaşıyorum,böyle şeyler neden benim başıma geliyor.Hayat o kadar güzelken neden kötü yanlarını ben paylaşıyor.Yetimahaneyi bile özleyeceğim gelmezdi aklıma.En azından güvenli,bunu bilmek bile güzel.Kalacak sıcacık bir yerin var.Başını koyabileceğin de bir yastığın.Sokakta ve bunların yanında kalmaktan çok daha güzel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırların Esiri
Misteri / ThrillerAnne babasını tanımayan,yetimhanede büyümüş,kim olduğunu bilmeyen ve hayatı bilinmezliğe adanmış bir genç. Hayatından macera eksik olmayacak, kalbini kaptırdığı bir kızla bu dahada artacak. Sır her ikisininde peşini bırakmayacak,sır mı onların eseri...