Ne çok uzak
ne de pek yakın
sırrı bol vakitlerinde zamanın
ay dokuz kez tavaf edip göğü
ilk dördüne düştüğünde
bir günah beden bulup indi yeryüzüne...
Otuz gece kapısını hiç açmadı kadın.
Otuz gece emzirdi günahını.
Sağ avucuna güneşi
Sol avucuna ayı dağlayıp
İkisinin arasından üfledi adını
Ve iki kürek kemiğinin tam ortasında
- لا - "LA" diye can buldu ismi.
╰☆╮
Üç yaranın acısıyla
üç gün üç gece hiç susmadan ağladı günah...
"ne gün yarasın sana,
ne de gece" dedi kadın
"utancım senin de yükün olsun
sana seslenenin yorulmasın dili
yok! ile anıl
varken bile yok! diye çağırsınlar seni"
Kırkına kadar mühlet verdi kadın günaha
"Bir gecen daha olmayacak fazladan
Kırka güne bir eklemeden
Sende kovulacaksın makamdan"
╰☆╮
Göğün, yerkabuğunu yıldırımlarla terbiye ettiği bir gece
Günahını kucağına alıp kapşonlu siyah pelerinle
Gölgelerle sığınarak uzaklaştı kadın.
Tunç dökülmüş kulaklardan öteye geçemeyen ağlamalar
kasvetli orman karanlığına karıştı bir vakit sonra...
Ormanda ki en büyük porsuk ağacına kadar yürüdü
kovuğunun önünde durdu
günahının yeşil gözlerine bir kez daha baktı:
"bu orman yutarsa seni ne âlâ
yok eğer burada değilse sonun
bir daha kesişmesin yolumla yolun..." dedi
yerden aldığı çürümeye başlamış bir avuç porsuk meyvesini
kovuğa bıraktığı günahının hemen yanı başına koyup
gölgelere sığınarak uzaklaştı kadın.