Lâ, avuçlarındaki ay ve güneş dövmelerinin aynısını Aegina'nın bileklerinde görünce çok şaşırdı.
- Peki ya sırtın? Orada da dövmen var mı benim gibi?
- Evet küçüğüm senin taşıdığın işretlerin aynısı bende de var.
- Seni de küçük bir bebekken ormana mı terk ettiler? Sen, anneni bulabildin mi? Yoksa ben de büyünce ormanda yaşayan yaşlı bir insan mı olacağım?
- Çok sabırsızsın küçüğüm.
Aegina elbisesinin kollarını iliklerken, Lâ etrafında daireler çizerek dolaşıyordu.
- Ama sen şanslısın Aegina
- Neden?
- Senin izlerin bileklerinde, küçükken kimse alay etmemiştir göremedikleri için. Ama ben hep eldiven takmak zorundayım.
- İnsanlar Lâ, alay etmek istediklerinde her şeyi bahane edebilirler. Sebepler sonradan var olmaz, hep vardır. Sadece hangi amaçla kullanmak istediğimizi biz belirleriz.
- Yine de ben, senin gibi bu işaretlerin bileklerimde olmasını tercih ederdim. Sen gerçek anneni görebildin mi peki?
- O küçük kalbinin en hassas, en bereketli yerine atmış tilki merak tohumunu. Galibiyet yolunda okkalı bir hamle.
- Okkalı mı o ne demek?
- Kasabada ki çocukların sadece ellerinle alay etmesi gibi düşün. Senin en çok incindiğin yerden üzerine geliyorlar değil mi?
- Evet
- İşte insanları etkilemek ya da zor duruma düşürmek için onların en hassas olduğu şeyin üzerine gitmenin adı okkalı hamle.
- Sanırım anladım. Tilki, dostlarımla görüşebilmek için benimle oynuyor değil mi?
- Kimi zaman küçüğüm, insanlar arasında özel olmanın bedeli ağır olur.
- Özel olmak mı?
- Evet, senden başka vücudunda işaretler olan başka birisini tanıyor musun?
- Eveetttt... sen Aegina
Bir süre gülüştüler.
- Dediğimi unutma sakın, sadece ikimizin arasında.
- Tamam kimselere söylemem. Sana zarar gelsin istemem.
- Hadi şu kapıyı açta Eva daha fazla endişelenmesin. Hem iki bardak sıcak süt daha içmek iyi gelir ikimize ne dersin?
Lâ, koşar adımlarla açtı odanın kapısını ve mutfağa geçip masada oturan Eva'ya sarıldı. Gece, güneşin sakladığı yıldızları en cömert haliyle gökyüzünde sergilerken, Aegina, Eva ve Lâ bir süre daha sohbet ettiler. Lâ, Eva'nın kucağında uyuya kalana kadar sürdü sohbet.
- Biliyorum aklın sorularla, yüreğin kaygılarla dolu ama sen küçük kızı yatağına götür ben de biraz dinleneyim. Zaman geceye doysun, gün ışıyıp yeni güne eriştiğimizde sohbet ederiz olur mu?
- Sen nasıl istersen Aegina. İyi geceler.
Gecenin örttüğü her yere düş yağdı bir vakit. İnsanoğlu payına düşen geceyi uykusuyla bölüşüyordu. Gözlerini uykuya teslim etmeyenlerde vardı elbet. Bütün yorgunluğuna rağmen Aegina bunca yıldır sakladığı sırrını küçük bir kız çocuğu ile paylaşmış olmanın verdiği tuhaf bir hisle yumamıyordu gözlerini ve bu çiftlikten çok daha uzakta bir başka çiftlikte, Yosef'de uyuyamamıştı. Lâ'yı ve o gün olanları büyükannesine anlatmış "bir daha görürsen söyle o küçük kıza bazen gerçekler bilinmediğinde daha az zarar verir." demesine kendince hiçbir anlam verememişti. Ama gece her göze, her yüreğe er ya da geç verirdi payını uykudan. Aegina ve Yosef için de böyle oldu. Kendilerine göz kırpan yıldızların altında onlarda yumdular gözlerini.