Çocukların bağırışlarıyla bir sürü yetişkin insan kiliseye koştu. Meraklı gözlerin beklediği sahne yoktu ortada. Peder Petrus ve Lâ'yı karşılıklı iki sandalyede oturtmuş, bir şeyler söylerken buldular.
- Uzak durun peder bunun gibilerden
- Çocuklarımızı da zehirleyecek
Ayağa kalkan peder iki elinin avuç içlerini insanların görebileceği şekilde öne doğru uzatarak
- Sakin olun. Burası Tanrı'nın evi ve O'nun huzurunda üstünlük taslamak, hüküm vermek ne haddinize.
- Öyleyse neden size dokununca bayıldınız?
- Çocukların hayal güçleri büyük, sizlerse sağduyusuzsunuz. Benim düşmemin küçük kızla bir ilgisi yok. Onun karşısında eğilmişken nüksetti rahatsızlığım ve gücümü kaybedip düştüm. Olay bundan ibaret.
Peder konuşurken Lâ' ıslak gözlerini silip Peder Petrusa bakıyordu. Sözlerine devam etti peder.
- Çocuklarınıza dışlamayı değil kucaklamayı öğretmelisiniz. Yarın bulaşıcı bir hastalıkla yatağa düşmemeye kimin garantisi var? Ne yapmalıyız o zaman? Bütün kasaba el ele verip sizi eşyalarınızla birlikte uzaklara mı sürmeliyiz? Kaldı ki bu küçük kızın hiçbir kötülüğü yok, kötülük yapacak gücüde. Çocuklarınızın kendi aralarında eğlence aracı yaptıkları bir şeyi ne kadar da çabuk kabul etmişsiniz.
Pederin azarla karışık yüksek tondan olan bu serzenişi öfkeyle gelen öfkeli gözlerle bakan halkı biraz olsun sakinleştirmişti ama yine de her kes çocuğunu korumak istercesine kendi kolları arasında tutuyordu. Kalabalığı sağa sola iterek içeri giren Adam koşup Lâ' ya sarıldı.
- Tanrı'nın bahçesi herkesi kucaklamaya yeter. Şu küçük kız çocuğu, cennetinizden çalacak diye endişe duyuyorsanız bir daha o ayaklarınızla çiğnemeyin evini. Şimdi hepinizden evlerinize gidip bugün olanları bir kez daha düşünmenizi istiyorum.
Pederin son cümlesinden sonra yarım ağız konuşmalar eşliğinde terk etmeye başladı insanlar kiliseyi. Bir süre sonra sadece üç kişi kaldılar.
- Bakın peder, gününüzün böyle kötü bitmesini istemezdik
- Senin bir suçun yok, bu küçük kızında... yarım kalan işerin varsa gidebilirsin sen dönünceye kadar bu güzel kıza ben göz kulak olurum.
- Çok minnettar kalırım Peder Petrus.
- Hadi bakalım bence bu kız bu günkü masalı tek başına dinlemeyi hak etti. İşlerin bitince gelirsin yanımıza.
Bir süre sonra peder ve Lâ kilisenin arka bahçesinde yalnızdılar. Her Pazar çocuklara masal anlatırken dağıttığı şekerleri koyduğu hasır sepeti Lâ'ya doğru uzattı.
- Çekinme küçüğüm, istediğin kadar alabilirsin ama hepsini aynı anda yememek şartıyla.
Beynini kemiren yüzlerce soruya rağmen sakinliğini korumaya çalışıyordu Peder Petrus ve daha önce hiç görmediği bu küçük kızı ürkütmek istemiyordu.
- Az önce neden yalan söylediniz?
- A... anlayamadım?
- Az önce yalan söylediniz. Siz, ben kulağınıza o kelimeyi söyleyince düştünüz, hasta olduğunuz için değil.
- Bazen küçüğüm, masum ve çaresiz insanları kurtarabilmenin yolu gerçeği biraz süslemekten geçer.
- Neden "zavebe" dediğimi duyunca daha mı çok öfkelenirlerdi?