Lahana sarmalında geçen iki günlük bunalımda KyungSoo, ne Jongin'in paylaşımlarından oluşan şarkı listesini dinlemiş ne de babası ona oğlanın yeni paylaşımlarından söz etmişti. Her şey Chanyeol'den ayrıldığı zamanki gibiydi. Sanki Jongin'i hiç tanımamış, peşinden hiç koşmamış, malımeli defterini onunla doldurmamış gibi..
Byun Baekhyun bile yoktu. O yüzden kambur yürümesinin artık bir mahzuru da yoktu. Sporu bırakmıştı, kıvrımları da iki günlük ev hapsinde kaybolmuş, ayva göbeği yine tişörtünün altından baş göstermişti."Günün menüsü.. pırasa çorbası.. tavuk sote.. çoban salata.. yoğurt.. çilek hoşafı.."
Önceki günün takvim yaprağını yırtarak elinde bir iki çevirdi ne yapacağını bilemez halde. Ocakta yumurta fokur fokurdu. Fırından sıcak, lezzetli kokular geliyordu, mayalı. Eşikte ona çarparak geçen babasına "poğaça mı yaptın?" diye sordu.
Adam radyoda frekans ararken uzunca esnedi.
"Hımm..patatesli..sen seversin.."
Sen seversin..olur olmaz hatrına düşen gönül macerası ile yüreği bir kez daha burkuldu. Bunalım geçirse de öyle çok ağlamamıştı. Hiçbir ayrılığına annesinin gidişi kadar ağlamamıştı gerçi. Hatta annesinin gidişine de çeri domateslerinin kurumasına ağladığı kadar ağlamamıştı. Kimseden domatesleri kadar umutlu olmadığını fatketti böylece. Çünkü domateslerin mimikleri yoktu ve domatesler size bir şeyler ima etmezdi. Tadı her zaman tuzlu, asidik, biraz ekşimsi.. ekmek arası peynirle ya da reçel, helva gibi şekerli gıdalarla ne çok sever onları.
"Gün içinde anneni arasan iyi olur.." dedi Yoojae, KyungSoo pencerenin önünde çileklerinin küçümen çiçekleri ile oynuyordu. Radyoda solo gitara eşlik eden adamın sesi günle birlikte ağır ağır doluyordu odaya.
"İki gündür aramalarına bakmadığın için endişeli. Durumunu sen söylersin diye pek açıklamadım. Sen de yetişkin sayılırsın artık."
KyungSoo aydınlanan şehre doğru derin bir iç çekti.
"Soljin Hanımla görüşecek havada değilim."
"Ben de.." dedi babası, sesinde keyifli bir baş kaldırış vardı. Sonra baba oğul göz göze geldi ve kıs kıs güldüler.
KyungSoo yumurtanın altını kapattı. Musluğun altında kaynar sudan tamamen kurtuluncaya dek bekletti.
Yoojae fırını ayarladığı süreden evvel kapattı. KyungSoo buna itiraz etmediğine göre bunalım sonrası etkisiz evreyi yaşıyor olmalıydı. Her krizden sonra bu yaşanırdı ve ne kadar sürdüğü krizin gerçek boyutunu gösterirdi.
"Şef Ilkook'u görecek misin?"
KyungSoo, yumurtaları soyarken ısınan parmaklarına, avuçlarına üfledi. Biraz daha suya tutup tutmamakta kararsızdı fakat suyu daha fazla israf etmek de istemeyişi ile bıraktı soymayı.
"Bugün hafif bir meze öğrenecekmişiz. Humus adı. Nohuttan yapılıyor. Internetten resimlerine baktım. Servisi güzel görünüyor ama servis yanıltıcıdır."
"Bir aşçının itirafları.." diyerek güldü bu sözlere Yoojae.
KyungSoo yumurtayı yeniden eline alınca, "yemek okuluna gidiyorsun yani..?" diye yeniledi sorusunu.
"Gitmemem için bir sebep yok. Yemek yapmayı seviyorum. Sebzeleri anlıyorum. Baharatları hissediyorum. İnsan olsalardı onlarla çok iyi anlaşırdım." ne dediğini farkedince sustu KyungSoo. Sorun zaten insan olanlarla anlaşmasındaydı ve sebzelerin sebze olarak kalması en azından hayatının bir hattını güvenli kılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öylesine Seviyorum Dedin Fikrim Takıldı..
Hayran KurguKyungSoo yazı tura attı. Yazı da gelse tura da gelse hoşlaştığı oğlana açılacaktı, sadece kendine cesaret vermek istemişti. Ve para dik geldi.