"Gözlerimin içine bakan,
O kahverengi gözler...
Gece yarısı kadar karanlık,
En parlak beyaz kadar saf."*
22 Temmuz 2002
Güney Kore / Busan-Jimin ortadan kaybolduktan iki saat sonra-
*
Jungkook acı içinde kıvranırken yavaş yavaş umudunu kaybetmiş gibi görünüyordu. Hava kararmaya başlamıştı. İçerisini çok fazla göremese de yine de gecenin yavaş yavaş çökmeye başladığını biliyordu ve bundan nefret ediyordu. Yalnız olmaktan ve bilhassa karanlıkta olmaktan çok nefret ediyordu. Küçük, yıldızlı gece lambası kim bilir neredeydi. Belki de çoktan paramparça olmuştu. O uyuyana kadar saçlarını okşayan annesi de yoktu, oğlunu uyudu sanıp üzerini iyice örtüp alnını öpen babası da. Akşam çay saatlerinde ailesiyle birlikte oturmaya gelen Jimin hyungu da yoktu. Her gün, hava karardığında kapılarının eşiğine yatan kedi şu an da orada mıydı, merak etti. Belki o da Jungkook gibi yaralanmıştı ve acı acı miyavlayarak yardım bekliyordu.
Jungkook tüm bunları düşünerek kafasını dağıttığını düşünse de aklını daha fazla karıştırıyor ve korkuyordu. Fakat elbette, o bunları nereden bilebilirdi? Beş yaşında bir çocuktu sadece, acısını hiç var olmamış gibi kovuyordu.
"Eğer acıyı yok sayarsan, onun gerçekten de orada olup olmadığını bilemezsin." Demişti babası bir keresinde Jungkook düşüp dizini ve çenesini kanattığında. "Eğer gerçekten kendini bile inandıracak kadar iyi bir oyuncuysan, acı bile terk edip gider seni."
Aslında Jungkook bunları anlamlandıramayacak kadar küçüktü. Sadece ezberlemişti babasının cümlelerini, oyun falan diyordu bir de. Bahsettiği rol yapmak mıydı yani? Ona acı veren şeyi kandırıp gitmesini sağlamak mıydı? Jungkook böyle düşünerek kendini teskin ediyordu.
"Acımıyor ki." Dedi uyuşan sol bacağını kendine çekmek için çabalarken. Bir yandan da titreyen çenesini sımsıkı tutmaya çalışıyordu. "Hiç acımıyor, git artık." Ellerini tozlu zemine yaslayıp gözlerini yumduğunda ikişer damla yaş hasar görmüş yanaklarını ıslattı.
"Sen git, Jimin hyung gelsin."
*
25 Temmuz 2019
Güney Kore / Seoul*
Son yazdıklarımın da üstünü karalayarak kafamı kaldırdım ve ağrımaya başlayan boynumu hareket ettirdim. Solda, masanın kenarında neredeyse kaymak üzere olan saate baktığımda vaktin epey geçtiğini anlamıştım. Yaklaşık üç saattir oturmuş burada şarkı sözü yazmaya çalışıyordum fakat kafamın içi o kadar bulanıktı ki, kurduğum cümlelerin hepsi beş yaşında bir çocuğun kurduğu cümleler gibiydi tıpkı.
Kafamı iki yana sallayıp sandalyemi geriye doğru ittim masaya tutunurken. Soğuk bir şeyler içmeye ihtiyacım vardı, ağzımın için kuruluktan yapış yapış olmuştu. Ayağa kalktığım esnada masanın bir diğer ucunda duran telefonum çalmaya başladı.
Hoseok hyung arıyor...
Telefonu acele etmeden cevapladım.
"Efendim." Dedim sakin bir tonda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baisemain ¦ jikook
Fanfiction"İşte bu yüzden ellerini öpmek istiyorum, gerçekte nasıl olduğunu bilmediğim, düşlerimde yumuşacık olan o ellerini." 01.05.19/16.02.20 *uyarı: bu kurgu, deprem anına dair travmalar ve deprem sonrası yaşananları içermektedir.