"Kendime söylemeye devam ediyorum,
Daha iyi olacak."*
25 Eylül 2002
Güney Kore / Seoul*
Jungkook ürkek gözlerini karşısındaki iki yetişkin insana çevirmişken parmaklarını ağzına götürüp tırnaklarını yememek için kendini zor tutuyordu. Hatta bu yüzdendir ki, elleri yumruk şeklinde arkasında çaprazlanmıştı.
"Geleli iki ay oldu. Busan'daki tedavisi bir aya yakın sürdü, hâlâ bazı psikolojik ve fiziksel aksamalar yaşadığından psikiyatri kontrolünde. Ancak şunu çok rahat söyleyebilirim ki, çok uysal bir çocuk. Onu sadece bir kere, Busan'dan buraya getirilmek üzere otobüse bindirildiğinde ağlarken gördüm. Son derece içine kapanık ve ne derseniz yapıyor. Aslında henüz bir aileye vermek için erken olduğunu düşünüyorduk fakat siz onun için mükemmel bir ailesiniz. Tüm şartlara uyum sağladığınızı da evraklara bakarak rahatlıkla söyleyebilirim." Kaldığı yurdun sahibi, kırklarında tatlı bir kadındı. Her sabah erkenden gelir, odaları kontrol eder ve çocuklarla birebir iletişime geçerdi. Seoul'deki bu yurt, depremden sonra Busan'dan getirilen farklı yaşlardaki çocuklarla dolmuştu. Seoul'de durumu iyi olan ailelerin çocuk sahiplenmek için buraya geldiklerini henüz tanıştığı birkaç yaşıtının yurttan ayrılmasıyla öğrenmişti, Jungkook.
Aslına bakılırsa bir yere gitmek istemiyordu, kimse ailesi olsun istemiyordu. Onun zaten bir ailesi vardı, bir tane de olsa bir ailesi ve vardı ve onları kaybetmişti. Şimdi onların yerini dolduracak bir tane istemiyordu. Seoul'e gelmeyi de hiç istememişti. Buraya gelirse Jimin onu nasıl bulacaktı? Akıl alır gibi değildi. Evinden, yuvam dediği yerden, eşyalarından ve çocukluğundan koparılmıştı. Çok sevdiği o oyuncakların birkaçını almasına bile izin verilmemişti. Öfkeliydi fakat öfkesinin karşısında duran büyük insanların karşısında etkisiz kalacağını bildiğinden sessizliği seçiyordu. Hep olgun bir çocuk olmuştu, yalnızca Jimin hyungunun yanında şımaran tatlı bir çocuktu o.
Şimdi Jimin hyungu da yoksa, daha fazla çocuk olmanın bir anlamı yoktu. Bu yüzden de karşıda, kendisi için ayrılan küçük, mavi koltukta tek başına oturup ayaklarını sarkıttığı yüzeye vururken sessizce dinliyordu. Lazım olmadıkça konuşmuyor, yatağının yanındaki küçük pencereden bahçede oynayan akranlarını izliyor ve erkenden uyuyordu. Yeni bir aileye verilmek istemiyordu, yine de buna sesini çıkarmıyordu. Fazlasıyla çekingendi.
Üç yetişkin hâlâ bir şeyler konuşmaya devam ederken oturduğu koltuğun kol kısmına kendinden birkaç yaş büyük açık kahverengi saçlı bir çocuk oturdu. Elinden kırmızı, oldukça cezbedici görünen oyuncak bir araba vardı.
"Merhaba." Dedi yumuşacık sesiyle. Jungkook kendisine ilk defa bu kadar kibar davranan bir çocuk görüyordu. Kaşlarını kaldırdı ve çocuğun parıl parıl parlayan cildine baktı, sessiz kaldı. "Pek sessizsin, neden?" Çocuk, kendisinden büyük görünse de oldukça çocuksuydu. Sanki Jungkook ile arkadaş olmak istiyor gibiydi. Ah, hayır hayır, Jungkook arkadaş falan olmak istiyordu. Yine cevap vermedi ve omuz silkti. "Benimle konuşmayacak mısın? Sana bir şey yapmadım ki, benimle neden konuşmuyorsun?" Çocuk çenesi düşük bir şekilde eğilmiş Jungkook'un yüzüne bakıyordu. Gözleri badem rengiydi, dudağının tam üstünde küçük bir beni vardı. Orada ben mi olur, diye düşünmeden edemedi Jungkook. Cidden garip biriydi ona göre.
"Adın Jungkook mu?"
"Nereden biliyorsun?" Diye atılıverdi sessizliğini bozarak. Adını ona kim söylemişti? Çocuk sonunda onu konuşturabilmenin sevinciyle kıkırdadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baisemain ¦ jikook
Fanfiction"İşte bu yüzden ellerini öpmek istiyorum, gerçekte nasıl olduğunu bilmediğim, düşlerimde yumuşacık olan o ellerini." 01.05.19/16.02.20 *uyarı: bu kurgu, deprem anına dair travmalar ve deprem sonrası yaşananları içermektedir.