XIX/yüzümde bir gülümseme

3.2K 381 136
                                    

bu bölüm exo - smile on my face ile yazıldı. sözler de bu şarkıya ait. tamamıyla bu kurguya aitmiş gibi, dilerseniz onunla dinleyip okuyabilirsiniz. bu bölüme de çok uydu, türkçesi çoğu yerde farklıydı biraz harmanlayıp doğru olduğunu düşündüğüm şekilde yazdım. iyi okumalar. ❤️

*

"Silik anılarım içinde,
Onlar şimdi bile hâlâ çok belirsiz.
Sürekli peşinden gittiğim ismin bile görünmüyor,
O gün her şey çok netti.

Belki de sen bir kalp kıransın,
Kalbimi acıttığından eminim.
Eğer bana hiçbir şey olmamış gibi bakarsan,
O zaman her şeyin iyi olduğunu düşüneceğim.

Tesadüfen seninle karşılaştım,
İz bırakmadan kaybolan sen yine,
Esip geçen rüzgar gibisin,
Kaybolup gidişin öylesine doğaldı ki."

*

22 Temmuz 2002
Güney Kore / Busan

*

Küçük Jimin, kendinden daha da küçük arkadaşı Jungkook'u orada bir başına bıraktığı için suçlu hissediyordu. Eli ayağı buz kesmiş öylece molozların ortasında yürümeye çalışırken kanayan alnı ve dizleriyle, tozlu üstü ve titreyen cılız bedeniyle etrafına bakınıyor ve çıkmak için bir yol arıyordu.

Annesinin cansız bedenini kağıt gibi ezilen duvarların altında sarkan eli sayesinde tanıyıp gördükten sonra daha da çaresiz hissetmesini sağlamıştı. Annesini orada öylece bırakıp, artık hareket etmeyen bedeninin kendilerini kurtarmak için öldüğünü düşünüp onu geride bıraktığını ve kendileri için yardım aramaya çıktığını düşündükçe acı acı hıçkırıyordu. Jimin gerçekten de zeki bir çocuktu, her şeyin farkına çok çabuk varıp kolay çözümler üretebiliyordu fakat bu sefer eli kolu bağlı hissediyordu. Etrafta ölüm sessizliğinin yanı sıra rahatsız edici bir uğultu vardı. Deprem sırasında ötmeye başlayan arabaların kornaları artık durmuşa benziyordu çünkü kendi yara bere içinde kalan ayaklarının dağınık tuğla yığınlarının etrafında yürümeye çalışırken çıkardığı ses dışında hiçbir şey duyamıyordu.

Birkaç yerden sürünerek geçmek zorunda kalmış, tam da bu esnada bacağını çok kötü sıyırmış ve acı içinde inlemeye bile fırsat bulamadan küçük olmasının fırsatını kullanarak birçok sıkışık alandan geçip açığa çıkmayı umuyordu.

Neden kimse yoktu? Neden hiç kimse yardıma gelmiyordu? Bir kişi bile sağ değil miydi? Hiçbir yerde ambulans ya da itfaiye sirenleri duyamıyordu. Belki de odaklandığı tek şey arkasında bıraktığı küçük çocuk ile kendisini kurtarmak olduğundan odaklanamıyordu.

Acıyan parmak uçlarıyla zıplayıp bir zamanlar Jungkooklar'ın salonunun kapısı olan ahşap yığınının üzerine tutunmaya çalıştı. Kapının parçaları büyük bir gürültüyle aşağı doğru yıkılmaya başlayınca hemen inip geri çekildi ve panik halinde kollarını başının üzerine sardı. Birkaç saniyelik patırtıdan sonra ses kesilince kollarını kaldırıp baktı ve ahşap yığınlarının ayak ucuna düştüğünü gördü. Onları çiğneyip üstüne çıkarken bir an bile tereddüt etmedi ve Jungkook ve ailesine ait kırık fotoğraf çerçevelerinin üzerine ellerini yerleştirip bedenini artık daha alçak olan yığının üzerine çekti. Bu esnada kırık camların biri kirli tişörtünün üzerinde karnını sıyırdı ve küçüğün acıyla tıslamasına sebep oldu. Fakat pes edemezdi, neredeyse gün ışığını görüyor gibiydi. İlerisi berrak bir aydınlık ile parlıyordu. Cam parçası karnına saplanmaya devam ederken kendini biraz daha yukarı çekti ve acıyan karnına rağmen gövdesini tırmandığı molozların üstüne yasladı ve ayakları aşağı doğru sarkarken ileriyi görmeye çalıştı.

baisemain ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin