XXIV/yansın canımız bu gece

3.1K 392 230
                                    

"Ve ben bitirdiğimde,
Olan birçok şeyi.
Bana geldin ve dedin ki;
Bu kadarı yeter."

*

16 Kasım 2001
Busan/Güney Kore

*

"Jimin, tatlım uslu dur. Çocuğu korkutma sakın, tamam mı?" Jimin'in annesi elinde bir tabak kek ile birlikte yeni komşularının kapısını çalmaya hazırlanırken elini tuttuğu oğlunu uyarmıştı.

"İyi de anne, neden böyle bir şey yapayım ki?"

"Bebeğim, elbette yapmazsın ancak uyarmak benim görevim. Tanışacağın yeni arkadaşın senden iki yaş küçük, gerçek bir ağabey gibi davran ve onunla nazikçe tanış, tamam mı?" Jimin, annesinin elini bırakıp kollarını göğsünde birleştirmeye çalıştı, ancak çok da başarılı olduğu söylenemezdi. Üstelik annesinin onu defalarca kez uyarmasından çok sıkılmıştı.

"Of, tamam işte. Tamam, anladım. Zili çalar mısın artık? Yeni arkadaşımı merak ediyorum, anne!" Mızmızca yerinde sallanarak aşağıdan annesine baktı. Annesi gülümseyerek kapının yanındaki zile bastı ve kapı birkaç saniye içinde açıldı. Saçları omuzlarında, kahkülleri alnına düzgünce dökülen genç bir kadın kapıyı açtı.

"Merhaba, hoş geldiniz." Büyük bir neşeyle Jimin ve annesini karşıladı. Jimin'in birkaç dakika önceki o kendini bilmiş hareketleri yok oldu ve anında birazdan tanışacağını bu kadından çekinerek annesinin arkasına geçti.

"Merhaba, hoş bulduk." İkisi kapıda başlayan sohbeti içeri girdiklerinde devam ettirdiler ve bu esnada Jimin'de bu esnada annesinin eteğine yapışmış arada girdikleri eve bakınarak yürüyordu. Karşısındaki kadın, teşekkürler eşliğinde keki annesinden aldı. Bu esnada salona geçtiler, Jimin'in tam da bu esnada gözleri kocaman açıldı, tombul dudakları aralandı.

Yeni arkadaşı buradaydı işte!

Salonda, koltuğun üzerinde küçük arabalarıyla kendince bir düzen kurmuş oyun oynuyordu. Küçük elleri arabaları sanki koltuğun üstünde bir yol varmış gibi ilerletiyor, ağzıyla araba sesi çıkararak dudaklarını öne doğru büzüp, dizleri üzerinde otururken hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi oyununa devam ediyordu.

"Jungkook, misafirlerimiz geldi canım." Jungkook o an oturduğu koltuktan kafasını uzatarak yabancı genç kadına ve onun arkasında kalmış çocuğa baktı. Jungkook'un üzerinde uzun kollu, mavi bir gömlek vardı. Siyah pantolonunun içine sokulmuş ve pantolon askılarıyla destekleniyordu. Küçük ayaklarında da tıpkı gömleği gibi mavi çoraplar vardı. O iri, parlak ve tıpkı zeytine benzeyen gözlerini Jimin'in üzerinde sabitledi. 

Jimin ise giymiş olduğu kırmızı, çizgili tişörtünün etekleriyle oynuyor, beyaz çoraplarıyla örtülü ayaklarının parmaklarını zeminde kıvırıp duruyordu. Jimin'in annesi Jimin'i öne doğru iteledi ve Jungkook ile yakınlaşmasını sağladı. O an her ne kadar utansa da annesinin söylediklerini hatırladı, Jimin. Bir ağabey gibi davranıp kibar olmalıydı.

"Merhaba," Dedi küçük elini uzatıp Jungkook'a yaklaştığında. Jungkook önce ona sırtını dönerek poposunu sallaya sallaya koltuktan indi ve gömleğini düzelterek ellerini pantolonuna sildi. Ardından Jimin'in küçük elini, kendi küçük eliyle kavradı.

"Merhaba." Dedi Jimin'e göre daha peltek olan konuşmasıyla. 

"Ben Jimin, bundan sonra senin arkadaşın ve hyungunum." Jimin gülümseyerek Jungkook'un gözlerinin ne kadar büyük olduğunu düşündü. Kendi gözleri küçücüktü, ayrıca güldüğünde etrafı net göremediğinde çok sinirleniyordu. O an Jungkook'un güldüğünde gözlerinin nasıl olduğunu merak etti. O etrafı rahat görebiliyor olmalıydı çünkü gözleri kocamandı.

baisemain ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin