1.bölüm

9.6K 216 11
                                    

Hızlıca koşuyordum. Içimden dualar ederek, gözlerimden yaşlar akarken, gectigim sokakları bile ayırt edemiyordum. Gecenin bu saatinde nereye gideceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece uzaklaşmak, zorunda olduğum bir hayat yerine, istediğim bir hayatı yaşamak istiyordum. Iki secenegim vardı.

Ya abilerimin beni hizmetçi gibi kullanmalarına ve bir ay sonra dedem yaşında ki bir adama beni satmalarına göz yumacaktım.

Ya da kaçacaktım, buralardan çok uzaklara. Bunu gerçekleştirmek için önce otogara ulaşmam lazımdı. Şuan nerde olduğumu bile bilmiyordum. Aniden durdum etrafımı tanımak için, sokaklarda göz gezdirdim, ürkütücü bir akşam çıkmıştım evden. Sokak lambalarının çoğu yanmıyor, ay ışığı ile yetinmek zorunda kalıyordum. Ana caddeye yakın olduğumu anlayınca yeniden hızlandım ve sonunda hayat olan bir yere gelmiştim. Gecenin geç saati olduğundan tenha olacağını düşündüğüm cadde hiç de öyle değildi. Yol kenarında dolmuş beklemeye başladım. Otogara, ordan da en uygun fiyata hatta kabul ederlerse bagaja sığınarak başka bir şehre gitmek istiyordum. Icmekten sızmış olan abilerim uyanmadan, yeni hayatıma merhaba demek istiyordum.

Yaklaşık yarım saat sonunda otogara ulaşmıştım. Annesi babası ile vedalaşan genç öğrenciler gördüğümde icim sızlamıştı. Annem ve babam...

Ben 8 yaşındayken babaannemi ziyarete giderken trafik kazası geçirmişlerdi. O gün bugündür ben tek başımaydım. Iki tane abim vardi, biri Ozan diğeri de Çağatay. Ama onlar bana ne kadar abi olmuşlardı kimse bilmezdi. Annemgilin yokluğunda iyice kendilerini bozdular, her akşam içmeye başladılar, daha 8 yaşında bir çocukken benden eve bakmamı istediler. Geldiklerinde sıcak bir yemek olmazsa beni acımadan dövdüler. Ilkogretimi bitirmeme zor izin verdiler. Şimdi ise gelmiştim 18 yaşına. Abilerimin günlük işlerde kazanıp, içki de yedikleri beş on kuruş az geliyordu. Beni satmayı düşündüklerini, hatta satacakları adamın 53 yaşında olduğunu konusurlarken duymuştum. Işte o gün belli olmuştu, kaçmaktan başka kurtuluş yolum yoktu.

Bir gişenin önünde durdum. Bilet fiyatlarını inceliyordum, nereye gideceğimi bilmeksizin sadece bakıyordum. Cebimde sızmış abimin pantolonundan kaçırdığım 70 tl vardı sadece. Gideceğim yere karar vermiştim galiba, doğuya gitmeliydim. Içimden bir ses bunu söylüyordu. Belki mardin, belki diyarbakır, belki urfa. Ama doğu. Bilet satan abiye 70 tl param olduğunu ve doğuya gitmek istediğimi söylediğimde bana gülerek baktı, dalga geçtiğimi düşünmüş olmalıydı. Basimdan geçen herşeyi anlatmalı miydim, yoksa kendimi bir otobüse zorla kabul mu ettirmeliydim kararsız kaldım. Gişeden aldığım hüsran dolu cevap ile peronların bulunduğu yere geri döndüm. Otobüsün başında bekleyen, samimi bir insan olduğunu düşündüğüm bir şoför amca gördüm. 50 li yaşlarında görünen amcanın yanına yaklaştım ve durumu anlattım. Koltuk bile istemem bagajda bile giderim diye yalvarıp kendimi tutamayıp ağladığımda bana acımış olmalı ki kabul etti. Benim adıma bir yolcu bileti kestirdi otobüse ve yolcu olarak kabul etti beni. Şuan heyecan, sevinç, hüzün yaşayabileceğim ne kadar duygu varsa hepsini aynı anda yaşıyordum.

Gözümü açtığımda gün aydınlanmış, otobüs mardine yaklaşmıştı. Evimde bulmadığım rahatı şu rahatsız otobüs koltuğunda bulmuştum ve saatlerce uyumuştum. Otobüs terminale vardığında ne yapacağımı bilmeksizin kendimi dışarı attım. Alışkındım günlerce karanlık odada, nefes almadan hava almadan yaşamaya. O yüzden şuan bu temiz havayı bile solumak bana o kadar iyi gelmişti ki, yaşadığımı yeniden hissetmiş, yaşamam gerektiğini kendime kanıtlamıştım. Otobüsten indim ve şehrin çarşısına gitmek için yol sordum. Buralar nasıldı, hiç bir fikrim yoktu. Ama alışırdım elbet. Saat daha yeni öğle vakitleriydi. Abilerimin hala ayılmamıs olmalarını umarak devam ediyordum yoluma.

MahcubiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin