Seokjin sabahın erken saatlerinde uyanmış ve üzerini giyinip hazırlandıktan sonra kendini karşı evin kapısında bulmuştu. Birkaç saattir verandada takılıyor, Taehyung'u büyücüye gitmeden önce görüp görmeme seçeneklerini değerlendiriyordu.
Kötü olan şey eğer Taehyung'u görürse büyücüye gitmekten vazgeçebilirdi çünkü onun bu hallerini kaybetmek hiç var olmamasından daha berbat hissettirecekti. Eskisinden daha mutsuz olacaktı. Bundan daha kötüsü ise tüm bunlara rağmen kapıyı Taehyung açsın diye dualar ediyor ve kendisine seçim fırsatı bırakmasın istiyordu.
Derin bir nefes alıp düşündü. Büyücüye gitmese bile sonsuza dek böyle yaşamayı kabullenemezdi. Pekâlâ, biraz yalandı. Çok güzel yaşardı. Hem de deliler gibi güzel yaşardı ancak içi içini de yerdi. Bu yüzden ne olursa olsun bugün o kadına sormalıydı. Ve tüm ihtimallere karşı son kez bir kez onun kokusunu içine çekmeliydi.
Aniden cesareti damarlarında hissettiğinde emin adımlarla kapıya yürüdü. Zile basıp diğerinin irkilerek uyanmasını sağlamak istemiyordu bu yüzden sadece kapıyı tıklamıştı. Beklediğinin aksine Taehyung ne uykulu ne de yavaştı. Kapıyı gülümseyen bir ifadeyle açmıştı. Seokjin neler olacağını umursamadan kollarını diğerine sarıp boynuna gömülürken Taehyung şaşkındı.
Kendisine sürekli kurallardan bahseden oğlanın çevrede birisinin görmesini umursamadan sarılması onu şaşırtmıştı. Buna rağmen kollarını ona sıkıca geri sarmaktan çekinmemişti. Kendisine göre daha yapılı olan bedeni sarılarak içeri çekerken kapıyı kapattığından emin oldu. Seokjin ise diğerinin omzunda gözlerini kapamış kokusunu iliklerine kadar ezberlemeye çalışıyordu.
"Seni seviyorum," dedi aniden son fırsatı olabileceğini düşünerek. "Çok seviyorum, sana kıyamayacak kadar."
Taehyung başıyla onaylamıştı. Diğerinin çok sıkı kollarından güçlükle ayrılarak aralarında mesafe yine azken konuşmuştu. "Ben de seni seviyorum," dedi gülümserken. Ardından parmaklarıyla diğerinin çenesini naifçe kavradı. Seokjin diğerinin gözlerine odaklanırken korkuyordu. Onu bırakmak gibi geliyordu tüm bu olanlar. Eskisi gibi olamayacaklarını biliyordu.
En azından o eskisi gibi olamayacaktı.
"Seni asla bırakmayacağım ve sevgimden mahrum kalmayacaksın. Sen de öyle yapacaksın değil mi? Bana söz ver, bırakma beni."
Seokjin irkilmişti. Tüm bu sözleri zihninin hangi köşesinde bulduğunu bilmiyordu diğerinin ancak her zaman onu derinden yaralıyordu. "Bırakmayacağım," derken sesinin titrememesine özen gösterdi. Ona nasıl yalan atabildiğini bilmiyordu. Kalbinin sızladığını hissedebiliyordu.
"Sen, sevgimden mahrum bırakmayacağım."
Ama sen bırakacaksın.
Biliyordu, ülkede bu yasak olmasaydı da Taehyung onu sevmezdi. Güzel gülüşü, naif hareketleri, kimseye benzemeyen alışkanlıkları... Taehyung fazla güzeldi.
Taehyung diğerinin sözlerine gülümseyip çenesini tuttuğu parmaklarıyla okşamıştı. Seokjin gitme vaktinin geldiğini biliyordu, gittikçe bağımlısı oluyordu, kaçması zorlaşıyordu. Parmakları çenesini kavrayıp hafifçe eğdiğinde ve Taehyung kendi yüzünü Seokjin'e doğru yaklaştırmaya başladığında diğeri çaresizlikle olanlara baktı.
Önünde belki de yıllardır yapmak istediği şey vardı. Taehyung'un kapalı gözleri hemen önündeydi ve meleği andırıyordu. Sıcak, renkli dudakları hemen birkaç nefes ötesindeydi. Gitmeliydi, onu bu şekilde kullanmak istemiyordu.
İlk öpücükleri ne olduğu belli belirsiz bir halde olsun istemiyordu.
Belki de eline bir daha geçmeyecek olan fırsatı korkarak geri çevirirken Taehyung gözlerini açmıştı. Kaşları otomatik olarak havaya kalkmış ve belli belirsiz kızgınlıkla diğerine bakıyordu. Ya da hayal kırıklığı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberries & melons
Fanfictiontaejin jikook taehyung'un çilekleri, seokjin'in kavunlarıyla...