19

864 100 118
                                    

"Jungkook, lütfen! O kekten bir dilim daha yemezsem tüm gece ağlarım." Jimin dudaklarını büzmüş diğerinin kolunu tutarken henüz akşam yemeğinden çıkmışlardı. Saray askeri olmak için eğitim alan çocukların hepsi yatakhanelere dönüyordu.

Jimin on üç yaşında olmasına rağmen şirinlik yaptığında yaşı beşi geçmiyordu. Jungkook kendisine bu gözlerle baktığında onu reddedemiyordu. Jimin'in suçları devam ediyordu. Bir tanesi diğerini takip ediyordu. Onunla takıldığı süre boyunca kaç kuralı çiğnediğini sayamamıştı Jungkook. Tek bildiği buna devam ettiği ve yakalanmayacaklarından emin olduğuydu.

Gelecekte yakalandıklarından habersiz.

"Yatakhaneye dönmezsek başımız derde girebilir," dedi diğeri hala ona yalvarır gibi bakınca. Sarayın holünde bir beden belirince Jimin vücudunu düzeltmiş ve ciddi bir ifadeye bürünüp normal sohbet eder gibi devam etmişti. "Kalbimi kırıyorsun."

Jungkook dudaklarını gülmemek için birbirine bastırırken tekrardan koridorda yalnız kalmalarına şahit oldu. Suratındaki gülümsemeyi alayla karışık bir ifadeye dönüştürüp "Ben senin kalbini mi kıyıyoyum?" diyerek diğerini bebek gibi sevmeye çalışmıştı.

Bunun üzerine diğeri de gülümsemesine engel olamamıştı. "Pekâlâ, takip et beni. Gidiyoruz."

Jungkook bir kez daha diğerinin kendisini ele geçirmesine izin vermişti. Jimin neşeyle gülerek onun peşinden yürümeye başladığında o da gizliden yemek odasına gidip masadan bir kek almak için plan kuruyordu. "Zeki olman çok işime yarıyor," demişti Jimin fısıldayarak.

Jungkook yemek odasından çıkan hizmetçileri izlerken "Kullanılmış hissediyorum," diye mırıldandı. Jimin kıkırdarken arkasından ona sarılmış ve "Sadece bana özelse kullanılmış sayılmazsın," diye yanıtlamıştı. Jungkook zihninde soruyu yanıtlarken dışarıdan sessiz kaldı. Odada hizmetçi kalmayınca ve hepsi mutfağa gidince arkasındaki bedene dönüp "Burada bekle," demişti.

Jimin konuşmaya fırsat kalmadan diğerinin ilerlediğini görmüştü. Arkasından gülümsemeden edememişti. Jungkook bu sarayda onu mutlu hissettiren tek kişiydi. Eğer o olmasaydı çoktan kafayı sıyırmış ve kendini bir yerlerden atmış olurdu. Burası boğucu bir yerdi ve her geçen gün stresi artıyordu.

Jungkook parmak uçlarında sessizce koşup bütün yemeklerin toplandığı masaya yöneldi. Keklerin konulduğu tabaktan kalan üç dilimin ikisini alıp geri Jimin'e doğru koşmaya başlamıştı. Tam olarak yirmi saniye sonra hizmetçilerden birinin gelme ihtimali vardı. Mutfak ile aradaki mesafeyi ve ilk giden hizmetçinin eforunu hesaplayarak buna varmıştı. Jimin'in 'anına geldiğinde gülümseyen yüzünü görmek onu mutlu hissettirmişti.

Bütün yaptıklarını bu mutlu yüzü görmek için yaptığını biliyordu. Sarayda kraldan bile daha çok bağlı olduğu kişiydi Jimin. Ve bir saray askerinin en büyük ilkesi krala bağlı ve sadık olmaktı.

Jungkook'un da hesapladığı gibi tam saniyesinde hizmetçilerden biri odaya girdi. Tabaklarda herhangi bir değişiklik sezmemiş, tabakları mutfağa götürmeye devam etmişti. Jungkook gülümseyerek diğerine dönmüş ve keklerin ikisini de uzatıp "Buyurun prensim," demişti. Jimin diğerinin kollarına atlayıp teşekkür etmek istiyordu. Jungkook başına bela alabilecek olmasına rağmen sürekli onunla suç işliyordu.

Diğerinin elinden sadece tek bir keki alıp parmak uçlarında yükselmiş ve yanağına minik bir öpücük kondurmuştu. O gülümserken Jungkook'un yüzünde daha önce rastlamadığı bir şaşkınlık vardı. "İkimiz birlikte yiyeceğiz. Hadi gidelim."

Jungkook konuşmayı unutmuş gibi başıyla zor zar onaylamış ve diğerini takip etmişti. Kimseye görünmeden keklerini yediler ve Jimin sürekli ona hikâyeler anlatmıştı. Jungkook ise sadece şaşkındı.

strawberries & melonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin