Dünyadaki en güçlü varlığın sevgi olduğunu söylerler. Hatta Agora Krallığında yaşayan bazı büyücüler bunu bizzat tespit etmiştir. Sevgi bazen büyünün önüne engel olarak da çıkabilir. Birbirini gerçek aşkla seven bir çifti büyüyle ayırmak sanıldığı kadar kolay değildir. Hatta imkânsıza yakındır da denilebilir.
Seokjin de sevgisinin ikisini korumasını umuyordu. Yanında küçük bir çocuk gibi hafifçe titreyen bedeni yatıştırmak istiyordu ancak bunu yapamayacak kadar eli kolu bağlanmıştı. Hayatlarımızı anlık yaşarız ve bir saniye sonrasını düşünmek aklımıza bile gelmez. Taehyung ne kadar mantıksız davrandığını az çok kavrayabilmişti. Seokjin ise sadece bu işten zararlı çıkacak tek kişi olmayı istiyordu.
İkili olduğu yerde donarken bakışlarını kaldırdı. Askerler yan yana durduklarından kısa bir sürede onları incelemeyi başarmıştı Seokjin. Bir tanesi diğerine göre daha kısa boyluydu ve zırh sanki üzerine büyük geliyordu. Saçları açık kumral rengindeydi ve diğerinin ise kahverengiydi. Kısa olanın gözleri oldukça ufak duruyordu.
Seokjin kaçabilme ihtimalinin analizini yapmaya çalışıyordu. Şu anda son dakikalarını yaşıyor olduğunu hissediyordu. Alnından akan terler ve hızlı atan kalbi... Sonu gelmişti.
Elini ürkekçe diğerinin eline doladı. Eğer ölüm sebebi bu olacaksa en azından son dakikada onu sevmek istiyordu. Taehyung bakışlarını hafifçe yana çevirmiş diğerinin gözlerine bakmıştı. Seokjin korkuyordu ancak bakışlarında koruma içgüdüsü vardı. Sanki buradan sağ çıkabileceklermiş gibi. Taehyung aynı anda güvende hissetmenin ve korkmanın ne demek olduğunu anlayabiliyordu.
"Siz ikiniz," diye söze başladı askerlerden uzun olan. Parmağını işaret edercesine bedenlerin üzerine gezdirmişti. Sesi tok ve net çıkıyordu. Seokjin kendini teslim etmeye çoktan karar vermişti. Askerler hızlı adımlarla yanlarına yürümeye başladıklarında ikili gittikçe hızlı atan kalplerini durduramıyordu. Önlerine gelen ölümleri gibiydi.
Askerler önlerine vardıklarında hala sert bir yüz ifadesine sahiplerdi. Ne Taehyung ne Seokjin konuşmuştu. Söyleyecek pek bir söz de yoktu. Buradan mahkemeye çıkmaları düşük bir ihtimaldi. Krallık bu davayla uğraşmayı pek de önemsemeyecekti. Üstelik iki şahit onları görmüştü ve kanunlara göre iki yeterli bir sayıydı.
Askerlerden açık kumral olan aniden elini havaya kaldırdı ve bu ikilinin gözlerini yummasına sebep oldu. Kendilerine vurulacağını düşünmüşlerdi. Havalanan el ikilinin tutuşan ellerini ayırdığında Seokjin irkilerek gözlerini açtı. Askerler şaşkınlıkla kendilerine bakıyordu.
"Sarayın içinde öpüşerek neyin kafasını yaşıyorsunuz?" dedi kısa boylu olan hayret nidasıyla. Seokjin ağzının açılmasına engel olamamıştı. Şu an bir rüyada olduğunu söyleseler gayet inanırdı.
Uzun boylu olan alayla gülüp "Kendin yapıp başkasına laf edince komik duruyor," demişti. Taehyung ve Seokjin şaşkınlıkla askerlere baktıklarında olayı anlamaya çalışıyorlardı. Uzaktan pek de büyük bir problem değil gibiydi ancak az önce ölecek olduklarını düşündükleri için şok olmuşlardı.
Askerler kendi arasında kısa bir tartışma yaşadığında bunu açık saçlı olan kesmişti. "Pekâlâ, sakin olun," dedi önündekilere dönerek. Ardından elini uzatıp "Park Jimin," demişti. Seokjin ve Taehyung elini sıkarken adlarını zorlukla söylemişlerdi. Diğer asker de elini uzatıp "Jeon Jungkook," dediğinde resmi olarak tanışmışlardı.
Seokjin şaşkındı. Sarayın kilometrelerce uzağında kanunları çiğnediği için korkuyla uyurken burada tam da sarayın kalbinde bunu yapanlar vardı. Eğer kendine gelebilseydi sormak istediği çok soru vardı. Üstelik kendilerini riske atıp bunları görmemiş gibi davranacak olmaları onu daha da mest etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberries & melons
Fanfictaejin jikook taehyung'un çilekleri, seokjin'in kavunlarıyla...