20

940 124 91
                                    

[ final ]

[ 10 yıl sonra ]

"Elma ağacının altına toplanın! Yemek zamanı!"

Seokjin'in gür sesi şehrin tenha kıyısındaki kulübelerine doğru yöneldi. Etrafı yeşilliklerle dolu olan çayırın ortasındaki küçük kahverengi kulübe hayatını verebileceği en güzel yerdi. Buraya kadar büyük zorluklarla gelmişlerdi. Sadece bu küçük mutlu hayatları için tonla şey feda etmişlerdi.

Taehyung elindeki tabaklarla elma ağacının altındaki eşine doğru gülümseyerek yürüdü. Ağaç oldukça büyüktü ve gölgesinde serilmiş olan yazgıya kolaylıkla sığabilirlerdi. Tabakları üzerine koyarken eşinin yanına oturup yanağına bir öpücük kondurdu. "Gelmediler mi?"

Seokjin başını olumsuz anlamda sallayıp tekrardan kulübeye baktı. "Jimin, Jungkook! Acele edin!"

İkinci kez seslenişi ile evin içinden koşarak çıkan iki küçük beden gülüşüyordu. Koşarak babalarının yanına ilerlediklerinde ilk oturan Jimin olmuştu. Anında diğerine dönüp "Ben kazandım, ben kazandım!" diyerek nispet yapmıştı. Jungkook ise nefes nefese kalmış diğerine bakıyordu. Taehyung kıkırdayıp Jungkook'un sırtına elini koydu. "Terlemişsiniz," demişti çocuğun siyah saçlarını okşarken.

Seokjin de Jimin'e baktığında aynı şekilde açık kumral saçlarını okşamıştı. Çocuklar birbirine dönüp aynı anda kıkırdadıklarında bu ebeveynlerinin gülümsemesine yol açtı. "Köfte yaptı babanız size," dedi Taehyung gülümseyerek. Seokjin büyük bir özenle pişirmişti. Çocukların yüzündeki memnuniyeti görmek onu mutlu etmişti.

Taehyung bekletmeden tabakları dizip herkesin tabağına sayısı kadar köfte koyduğunda Jimin açlıkla yemeğe koyulmuştu. Jungkook başını hafifçe kaldırıp kendisiyle aynı yaşlarda olan kardeşine göz attı. Kıtlıktan çıkmış gibi büyük bir hevesle yiyordu. Köfteleri ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Gülümsememeye çalışarak kendi tabağındaki köftelerden birini çatalına batırdı ve diğerinin tabağına koydu.

Bir çift göz ona dönerken bakışlarının kesişmesine izin vermeyerek tabağında kalan köfteye döndü. Taehyung ona az köfte kaldığını söylemek üzereydi ki Jimin verdiği köfteyi ikiye bölüp diğerine bir yarısını koydu. Hemen yanında olan bedene sarılıp "Teşekkürler Kookie," dediğinde Seokjin'in parlayan bakışları onlara döndü. Taehyung da gülümsemişti.

Köfteler bitmişken aniden Jimin lafa atıldı. "Bize o hikâyeyi anlatsanıza!"

Jungkook da konu aniden ilgisini çekmiş gibi başını kaldırıp onaylarcasına salladı. "Evet, evet! Anlatın. Karakterlerin ismini bizimkiler yapmıştık ya!"

Jimin de gülerek başını salladı. Taehyung ise içten buruk bir gülümsemeyle onlara bakıyordu. Seokjin "Bunu elli kez anlattım neredeyse!" diye itiraz etmek üzereydi ki çocukların ikisi de "Lütfen," diyerek tatlılığa büründüler. "Pekâlâ."

Seokjin kabul ettiğinde Jimin araya girerek "Biz de onlara çok benziyoruz Kookie," de yanındakine dönerek. "Seni çok seviyorum." Jungkook onun yılışık bir şekilde kollarına asılmasına karşı çıkmamış ve sarılmıştı. "Ama sonunda birbirlerinden ayrılıyorlar ve ölüyorlar." Jimin aldığı karşılıktan hoşnut olmamış gibi "Biz ayrılmayacağız ve ölmeyeceğiz de," demişti.

Bunun üzerine Taehyung araya girmişti. "Birbirlerinden ayrılmadılar." İki çocuk da ona döndüğünde lafı Seokjin tamamlamıştı. Parmağıyla gökyüzünü işaret edip "Aynı yerde buluştular. Beraberler."

Taehyung dudaklarını ısırarak gözlerinin dolmamasını sağlamaya çalışırken çocuklar şaşkınca gözlerini açıp başlarıyla onaylamışlardı. Babalarının ne demek istediğini anlamışlardı ve hafifçe kalpleri sızlamıştı. "O zaman ben de seninle aynı yerde buluşurum Kookie," demişti Jimin dudaklarını büzerek. Jungkook ona sarılırken Seokjin de yanında dudaklarını dişleyen eşini yanına çekti ve kolları arasına aldı.

Saçlarından öperken konuşmaya devam etti. "Ee? Kim hikâyeyi tekrar dinlemek istiyordu?"

*

"Uyudular mı?" Seokjin usulca karanlıkta kendisine doğru yürüyen eşine baktı. Arkalarında kalan kahverengi evlerinin gece lambaları dışında ışığı yoktu. Çocuklar tüm gün boyunca koşuşturmuşlardı, gülmüşlerdi ve haliyle yorulmuş olmalıydılar. Günün sonunda eşlerin birbirlerine vakit ayırdığı kısma gelmişlerdi.

Taehyung gülümseyerek diğerinin yanına oturmuş ve "Evet," demişti. Seokjin yeşil çayırların üzerine rahatça oturmuştu. Şimdi yanında Taehyung da vardı. Omuzları birbirlerine yapışmıştı ve gecenin ışığında duruyorlardı.

Gökyüzü dökülmüşcesine yıldızlarla doluydu. Ayın ışığı ikilinin yüzüne hafifçe vuruyordu. Uzaktan bakıldığında görülen manzara kahverengi bir kulübe, iki bedenin karartısı ve şanlı bir yıldızlı geceydi.

Mükemmel bir tabloydu.

Taehyung diğeri gibi gökyüzüne bakan gözlerini yavaşça yanına çevirdi. Seokjin ellerini çimenlere yaslamış hala havaya bakıyordu. Taehyung bitişen bedenlerini daha da yakınlaştırmak istercesine diğerine yaslandı. Kollarını boynuna doladığında Seokjin çok geçmeden diğerini belinden kavramış ve kucağına çekmişti.

Gökyüzünü bırakıp birbirlerinin gözlerine baktıklarında ilk konuşan Taehyung olmuştu. "Seneler geçti." Burnunu diğerinin burnuna hafifçe sürtüp gülümsedi. "Hala aşığım sana."

Seokjin diğerinin sözleriyle gülümsemiş ve nefesleri birbirine değerken "Ben de sana," demişti. "Masallara benzedi hikayemiz."

Taehyung son sözü üzerine kıkırdamıştı. "Çocuklarımıza masal diye anlatıyoruz, kandırmayı seven bir baba oldun sen."

Gözleriyle birbirlerine bir şeyler anlatmaya çalışmışlardı. Seokjin çok geçmeden diğerinin dudaklarına bir bakış atıp kendinkilerle üzerini kapadığında Taehyung da gözlerini kapadı. Sıcak nefesleri birbirlerine karışırken Seokjin diğerinin belindeki ellerini daha da sıkılaştırıp kendine yasladı.

Taehyung'un ağzından ufak bir ses çıkarken hevesle diğerinin dudaklarına karşılık verdi. Nefes nefese geriye çekildiklerinde alınlarını tekrardan birbirlerine yasladılar. Taehyung gülümseyerek ufak bir öpücük daha kondurdu.

"Sonsuza dek."

Seokjin de aynı şekilde gülümsedi ve diğerini kollarıyla sarmadan önce konuştu. "Sonsuza dek."

Agora Krallığı yıllar sonra yaşanan isyanla yıkılmıştı. Kral Namjoon'un yaşadığı baskıdan dolayı nereye kaçtığı hala bilinmemekteydi. İnsanlar dış dünyayı keşfettiklerinde şaşırmışlardı. Renkler fazlaydı, insanlar mutluydu ve özgürdü. Agora Krallığı da tarihe karışmıştı.

Taehyung ve Seokjin ikilisi krallıkta yıllar boyunca çocuklara anlatıldı. Küçükler şaşkınlıktan yuttukları küçük dilleriyle merakla dinlemişlerdi. Adlarını bilmiyorlardı, iki erkek diye geçti masallarda... Ancak tüm olanları biliyorlardı.

Fedakarlıklar mutluluğun bir bedelidir.

Jeon ve Park bunu biliyordu.

Birbirleriyle gökteki bir elma ağacının altında buluştuklarında bunu biliyorlardı.

Yıl 1736... Dünyanın bir yerlerinde çimenlerin üzerine oturmuş Kim Seokjin ve Kim Taehyung... Birbirlerini çok sevdiler.

Öyle çok ki...

Herkes hayran kaldı.

Onlar gibi olmak istedi.

Fakat onların eşsiz olduğundan haberleri yoktu.

Çilekler ve kavunlar...

Sonsuza dek beraber oldular.

[ son ]

**

bölümdeki kulübe... sarayda gördükleri tabloda vardı. bölüm 10'da finali anlatmıştım azıcık :') dipnot: final bölümünü bursa'ya dönünce düzenleyeceğim. cidden içime sinmedi ama yayımlamak zorunda kaldım. şehir dışındayım ve bilgisayar yok burada... telefondan yazamıyorum ben :( evime dönünce yazarım tekrardan, belki okursunuz ✊😭

teşekkür bölümüne uçabilirsiniz

strawberries & melonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin